top of page

Ya Bir Kez Yitirirseniz...

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 12 Mar 2020
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 13 Nis 2020

Nazlı Can

ree

20. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra Türkiye burjuvazisi, devleti ele geçirerek, kendi ordusunu kurarak Türkiye'de kapitalist sistemin temellerini attı. Aslında Türkiye burjuvazisi, 1908'den beri kapitalizmin gelişimi için kafa yormaktaydı. Kapitalizmin Türkiye'de geliştirilmesi için, Türkiye'nin, güçlü bir burjuvaziye ihtiyacı vardı. Güçlü bir burjuvazi için çözüm ise devlet eliyle desteklenip güçlendirilecek sermayedarlar yaratmak oldu. Peki bu süreç nasıl ilerledi? Bu sorunun cevabını Türkiye'de burjuvazinin, kapitalizmin gelişimini en iyi anlatan romanlardan biri olan Erol Toy'un 'İmparator' kitabından yola çıkarak anlatacağız.


Erol Toy, İmparator kitabında günümüzde bile Türkiye'nin en zengin aileleri arasında 1. sırada olan Koç ailesinden, Vehbi Koç'u, ismini 'Fehmi Çok' diye değiştirerek anlatıyor. Bugün Türkiye'de 70 tane şirketi olan Koç Holding'in ilk yatırımcısı Fehmi Çok, kitabın başında Ankara'da babasının bakkalında çalışan ve kurtlu peynir satan, uyanık, girişken bir genç ve bu özellikleri ile akrabalarının tanıdığı milletvekillerinin gözüne girerek imparatorluğun ilk adımlarını atıyor. Önceleri, o dönemdeki devlet yetkililerinin görevlendirmesi ile çeşitli şehirlerden inşaat malzemesi ve hırdavat gibi mallar getirip Ankara'ya satarak tüccarlık yapıyor. Ardından ithalata başlıyor ve yurt dışından otomobil ithal ediyor, Türkiye' de otomobil bayiliği açıyor, Türkiye'deki şirketlerle ortaklaşıyor. Günden güne güçlenerek sermayesini arttıran Fehmi Çok bütün bunları devletin yardımları, yönlendirmesiyle yapıyor.


2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye halkı açlıkla boğuşurken, ekmek kuyrukları beklerken, savaşı önceden tahmin edip mallarını stokluyor ve savaştan daha da zengin olarak çıkıyor. Türkiye burjuvazisi güç kazanmaya devam ederken, ABD ile ortaklık kurup, ilk ampul fabrikasını kuruyor. Tüccarlıktan, ticaret burjuvazisine dönüşmüş ve ardından da "imalat" a yönelerek sanayi burjuvazisi konumuna gelmiş Fehmi Çok, otomotiv sanayisi, dayanıklı tüketim malları gibi bir çok sektöre de el atarak, montaja dayalı imalat yapan fabrikalar kuruyor.


Burjuvazinin, Fehmi Çok'un bu yükselişi her zaman olduğu gibi işçilerin, emekçilerin sırtlarına basarak, onları ağır çalışma koşullarında sömürerek oluyor. Ve bu durum grevlerin, isyanların önünü açıyor. 70'lerin başında yaşanan bir grevi bir şekilde bitiren Fehmi Çok kitapta, önde gelen bütün iş adamlarını toplayarak bir konuşma yapıyor;


"...İşçiler birlik olmaya başlamışlardır. Daha da sıkışacaktır birlikleri. Ve her birimiz, buna benzer patlamalarla karşı karşıyayız. Tek tek olursa patlamalar, önemli değil. Devletin polisi vardır, jandarması vardır. Yasaların dışına çıkıldığında, çıkanların hakkından gelir. Ne var ki, şu anda işçiler anayasaya dayanmaktadırlar. Eğer anayasaya dayanmayı sürdürür ve de tümü birden eyleme geçerse o zaman, engellemek, korkarım ki, devlet güçlerinin de elinden gelmeye..."


"...Birleşmemiz, temel konularda birlikte davranmamız gerekir..."


Erol Toy, Fehmi Çok öznelinde, ne az ne de fazla tam da olduğu gibi Türkiye burjuvazisini anlatmıştır. Ve yukarıda ki konuşmanın yapıldığı toplantı ise aslında bugün de var olan TUSİAD'ın kuruluşunu anlatıyor. TUSİAD'ın kuruluş yılları (1971), tüm dünyanın işçi grevleri ile sarsıldığı yıllar. Türkiye'de ise Denizlerin, Mahirlerin, devrimci önderlerin ortaya çıktığı, devrim mücadelesinin yükseldiği bir dönem. Ve temelde, tekelleşen kapitalizmin, burjuvazinin büyük korkusu olan işçi sınıfının devrim saflarında birleşmesini, devrimi engellemek için burjuvazinin bir örgütü olarak kuruluyor TUSİAD. Ve İşlevi bugün de aynıdır.


Fehmi Çok, sahip olduğu sermaye ve imparatorluğu sürekli güçlendirebilmek için, karı yetersiz olduğunda kara borsaya başvuruyor, 'gazetelerin sanayileşmesi' adı altında basına başvuruyor. ABD ile görüşüp, emperyalizmin- kapitalizmin çıkarlarına uymayan hükümetleri düşürüyor. Nasıl ki kurtlu peynirlerle, haksız kazançla başladıysa yola; sonrasında da basamakları işçilerin alınterinden, haksız kazançlarla bir imparatorluk kuruyor;


"...Parti kodamanları, hükümet üyeleri, sırtımı sığazlayıp, koş Fehmi, dedikleri zaman koştum. O zaman onlar bana buyuruyorlardı. Şimdi ben onlara buyuruyorum. Neden? Onlar geçip gitti. Ben gelip yeşerdim, büyüdüm ve egemen oldum."


Türkiye'de devlet eliyle güçlendirilen sermaye sınıfı, sermayesini hilelerle hurdalarla büyüterek, devletin de parlamentonun da üstünde bir konuma gelerek işçi sınıfının karşısında duruyor. Ama bu bir avuç burjuvaya bugün dünya grevlerle, ayaklanmalarla sarsılırken, kitabın sonunda da sorulan soruyu soruyoruz;


Ya bir kez yitirirseniz?


Ve Fidel'in sözüyle bu soruya cevap verelim;


"Diktatör yenilirse her şeyini kaybeder. Ama biz yenilirsek, kalkar yeniden deneriz"

-Fidel Castro

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page