top of page

Damızlık Kızın Öyküsü

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 10 Haz 2020
  • 2 dakikada okunur


“Nolite te bastardes Carborundorum...” ( Aşağılık heriflerin seni ezmesine izin verme !)

Margeret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü isimli romanı 1985 yılında yazılmış distopik bir romandır. Amerika Birleşik Devletlerinde Cumhurbaşkanının ve parlamento üyelerinin pek çoğunun öldürülmesiyle başlayan ayaklanma sonucunda askerî yönetim dini kuralların desteğiyle yönetime el koyar ve ülkede sıkıyönetim ilan edilir. Suç işleyenlerin öldürülüp duvara asıldığı bu toplumda sıkıyönetim ilan edildikten sonra kadınlar işten atılır, çalışmaları servet edinmeleri ve daha pek çok şey yasaklanır. Ülkede doğum oranları düştüğü için kadınlar “Damızlık Kız” olarak devlet eliyle kendilerine uygun görülen erkeklerle cinsel birleşmeye mecbur edilirler. Kadınların hiçbir konu hakkında söz sahibi olmadığı, kendi bedenleriyle ilgili karar veremedikleri ve her zaman ikinci planda oldukları bu yapıtta, yazar bizlere distopik ve aslında umutsuzmuş gibi görünen bir geleceğin portresini çiziyor.

Romanı damızlık kız olan “Fredinki'nin” gözünden okuyoruz ve Fredinki romanda adını bile kullanamıyor. Çünkü kadınlar kendi adlarıyla değil ait oldukları erkeğin adıyla çağırılıyorlar. Evet kadının bir adı bile yok ve kadınlar tonlarca yasakla yaşamaya mahkum ediliyorlar. Şarkı söylemek yasak hele de özgürlük gibi sözcükler içeren şarkılar. Kısır demek yasak. Çünkü kısır erkek diye bir şey yok. Bu toplumda kısır kadınlar var kanunen. Ayaklı birer rahim olarak görülen bu kadınlar için düşünmek, karar vermek, şarkı söylemek, sevmek, çalışmak yasak.

Romanda kadınların arasında bir sınıflaşma vardır. Daha önce evlenmemiş olan kadınlar beyaz, aşçılar ve temizlikçiler yeşil, bir eşe sahip olanlar mavi, damızlık kızlar ise kırmızı renkte giyinirler. Bu onlara toplum içindeki yerlerini gösterir. Marthalar doğurganlıklarını kaybetmiş olan kadınlardır ve temizlik işleriyle uğraşırlar. Damızlıklar ise hala üreyebilen kadınlardır. Yüksek rütbeli erkeklere ait olan kadınların görevi eşlerini memnun etmek ve çocuk doğurmaktır. Kadının bir sonraki görevi ise başka bir erkek için çocuk doğurmaktır. Fredinki “Bedenime bakmaktan kaçınıyorum. Utançverici ya da ahlakdışı olduğundan değil de, onu görmek istemediğimden. Beni böyle tek başına belirleyen bir şeye bakmak istemiyorum” diyor romanın bir bölümünde. Evet kadını var eden tek şey üremeydi. Kadının toplumdaki yeri mutfak masasıyla indirgeniyordu ya da evin kutsal olduğu anlatılıyordu.

Asıl ürkütücü olan bu distopyanın çok da gerçek dışı olmayışıydı. Okurken fark ediyorsunuz ki çok da uzak olmayan bir gelecekten bahsediliyor. Bulunduğumuz sistemde her alanda ikinci plana atılan, eve hapsedilen, cinsel ve psikolojik saldırıya uğrayan kadın her geçen gün daha çok köleleştiriliyor. Şimdi önemsiz gibi görünen küçük gelişmeleri fark edemezsek, tepkisiz kalır ve bunları akışına bırakırsak bir gün kendimizi böyle bir distopyanın içinde bulabiliriz. Sıradan olan alıştığımız şeydir ve bu size şimdi sıradan görünmeyebilir ama bir süre sonra öyle görünecektir, sıradan olacaktır. Yaşanan tacizler, tecavüzler ve kadın cinayetlerini sıradanlaştırmaya çalışanlara karşı yaşananlara tepki göstermeli, kadının gerçek kurtuluşu için mücadele etmeliyiz.

"Nolite te bastardes Carborundorum" damızlık kızlara ayırılan odanın duvarında bir kadın tarafından yazılan ve eve gelecek olan kadına verilmek istenen mesajdır.

Sarya


Comentarios


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page