“ÖRGÜTLENMENİN ZORUNLULUĞU”
- Sabırsızlık Zamanı
- 4 Mar 2022
- 3 dakikada okunur
Bu yazıyı, yaşadığımız topraklarda yakıcı bir olgu olan devrimin güncelliği ve bu gerçekliğe uygun olan örgütlenmenin öneminin ne kadar büyük olduğunu düşünerek kaleme almak istedim. Aynı zamanda örgütlenme sorununun çok acil bir sorun olarak önümüzde durduğunu kanısında olduğum için yazma gereği hissettim.
Öncelikle birçok insan örgütlenmeyi kendinden çok uzak, boş bir uğraş, ‘tehlikeli’ veya hayatıyla bağı olmayan bir durum olarak görmektedir. Bu yazıyı okuyan bazı arkadaşlar da bu gibi düşüncelerin etkisine kapılmış olabilirler. Bu aslında gayet normaldir. Çocukluğumuzdan beri aldığımız gerici, bilimsel olmayan eğitim bizlere senelerdir bireyciliği, öğrenciler arasında bir kıyasıya rekabet içinde olma düşüncesini pompalıyor. Bunun dışında devlet, en demokratik talepler için dahi bir araya gelen örgütlü toplulukları dağıtmaya yönelik birçok saldırıda bulunuyor ve bu birleşimleri terörize ediyor. Ama, bu yazıyı okuduktan sonra bu gibi düşüncelere kapılmış arkadaşlarımın bu kanıdan uzaklaşmasını umuyorum.
Örgütlenmek, hayatımızdan uzak ve günlük hayattan kopuk insanların bir araya gelmesi değildir. Örgütlülük, hayatın kendisinin ve yaşamımızın tam içerisindedir. En basit şekilde örnek verelim; futbol takımı, bir fabrikada çalışan işçiler, okullarımızdaki kulüpler, mahalle derneklerine kadar birçok örnek sayabiliriz. Örgütlülülük; insanların belli sebeplerle, bir takım hedefler için zorunlu olarak bir araya gelmesidir aslında. Mesela ilkel-komünal toplumda ilk insanlar, klanlar şeklinde örgütlü bir birliktelikle yaşıyorlardı. Klanın kendi içinde de belli iş bölümleri vardı. Şimdi gelelim 21. yüzyıla. Dünya tarihinin en barbar düzeni olan kapitalizmin varlığını sürdürebilmek için işçilere, emekçilere, gençliğe, kadınlara acımasızca saldırdığı yüzyılımıza.
Kapitalizmin çöküş aşamasında olduğu, milyonlarca gencin yaşamının dayanılmaz acılarla yok oluşa terk edildiği, toplumsal sorunların içinden çıkılmaz bir hale geldiği yüzyılımızda hayatta kalabilmek, içine itildiğimiz yalnızlığa ve çaresizliğe karşı ayakta kalabilmek için örgütlenmek zorundayız. Biz gençlerin yaşamımızı, geleceğimizi yok sayan kapitalizme ve faşizme karşı örgütlü bir şekilde yaşamımızı sürdürmek dışında yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Çünkü, bu düzen bizleri her gün ama her gün bir geleceksizliğin ortasına atıyor. Bir çıkış yolu bulamayan arkadaşlarımızı intihara sürükleyerek katlediyor. Hayat pahalılığı, zamlar ile birlikte her gün nasıl peynir, ekmek alacağımızı düşünmekten, kitap paramızı nasıl buluruzu düşünmekten, okul masrafımızı, kiramızı, faturalarımızı nasıl öderizin kaygısını düşünmekten bir hal olduk! Kapitalizmin yarattığı bu sorunlara karşı mücadele ettiğimiz zaman ise kendi gibi düşünmeyen, ‘sıradanın dışına çıkan’ herkesi terörist olarak suçluyor, gözaltına alıyor, tutuklayabiliyor. Bugün biz örgütlü bir şekilde kapitalizme karşı mücadele vermez, bu sistemi alaşağı etmezsek; geceleyin sadece dışarıda olduğumuz, faşistler gibi düşünmediğimiz, ulusal kimliğimiz, cinsel yönelimimiz, dinsel inancımızın olmayışı veya ezilen inanç topluluklarından birine mensup olduğumuz için baskıya, katliamlara uğrayabiliyoruz, yaşamın dışına itiliyoruz. Ama, yaratmak istedikleri korku kapanının içinde yaşamaya mahkum değiliz! Ya sermaye egemenliğinin bizlere dayattığı bu rezil yaşam koşullarında, faşist baskılar altında yaşamaya mahkum kalacağız ya da insanca yaşayabileceğimiz bir dünyayı ellerimizle kurmak için mücadele edeceğiz! İşte bugün bizi insanlığımızdan çıkaran koşullara, yaşadığımız acılara, sefalete, açlığa karşı başkaldıranların sesi büyüyor, kitleler harekete geçiyor. Bunu gören faşizm kendince önlemler almaya, yükselen mücadelenin önünü kesmeye çalışıyor. Bu yüzden, karşı-devrim cephesi, gençliğin ve emekçilerin yükselen mücadelesine, patlayacak öfkesine karşı hazırlık yapıyor, sivil faşist güçleri silahlandırarak, askeri zor kurumlarını tahkim ederek, halkı açıktan katliamlarla tehdit ederek, baskıyı koyulaştırarak yaklaşan devrimi bastırma hazırlığını yapıyor. Ancak tüm bu hazırlıkları güçlü oldukları için değil, tam tersine güçsüz olduklarından yapıyorlar. Artık, gençlik başta olmak üzere toplumun geniş kesimleri eskisi gibi yönetilmek istemiyor, geleceğini kendi ellerine alıyor.
Yukarıda örgütlenmenin zorunluluk olduğundan bahsetmiştik. Evet, örgütlenmek bu düzenin yarattığı sorunlardan bıkan, bunun düzelmesini isteyen herkes için artık bir zo-run-lu-luk-tur! Kimse tercih olarak örgütlülüğü seçmez. Nasıl ki maddi koşullar, apolitik yığınları politikleşmeye yöneltiyorsa (sokak röportajlarında politik olduğunu ülke gündemini yakından takip etmesiyle ortaya koyan ve hepimizi şaşırtan ortaokul öğrencileri örnek olabilir), örgütlenmeye de aynen öyle itiyor. Şimdi bizler düşmana karşı yaşamı savunmak, özgürlüğü kazanmak istiyorsak, güçlerimizi birleştirmeli, yaşamın hangi alanından bulunuyorsak orada örgütlü bir güç yaratmalıyız. Artık önümüzde iki seçenek var; YA DEVRİM, YA ÖLÜM!
İstanbul’dan Bir DÖB’lü
Comments