top of page

SINIF SAVAŞI VE DEPREM

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 18 Şub 2023
  • 4 dakikada okunur
ree

Kapitalist üretim biçiminin hakim olduğu toplumların iki temel sınıfı olan proletarya ile burjuvazi arasındaki savaş; ekonomik, politik, kültürel vb. mevzilerde sürmektedir. Bu mevzilerden birisi de, bir doğal afet olan depremdir. Doğal afetin, sel, kıtlık, salgın hastalıklar gibi farklı türleri vardır. Ancak biz bu yazımızda şimdilik deprem üzerinde devam etmekte olan sınıf savaşı üzerinde duracağız.

Coğrafi ortam, insan toplumuyla içiçe olan ortamdır. Bu nedenle coğrafi ortamın insan toplumu üzerinde etkisi vardır. Ancak coğrafi ortamın etkisi, insan toplumu üzerindeki tek etken değildir.

Yer kabuğunda ortaya çıkan enerji sonucu meydana gelen bir doğal afet olan deprem, insan toplumunun var olduğu belirli bir coğrafi ortamda gerçekleşerek o insan toplumunu da olumsuz yönden etkilemektedir. Ancak depremden etkilenen o insan toplumunun örgütleniş şekli, o afetin sonucunun çoğu zaman bir yandan da toplumsal bir sonuç olarak görülmesine neden olur. Yani burada deprem sonucu oluşan zararın nedenleri arasında coğrafi ortam kadar toplumun örgütlü düzeni de hesaba katılır. Böylelikle toplumun örgütleniş şekli (üretim tarzı, üretim ilişkileri, sınıfsal yapı, devletin işlevi vs.) sorguya çekilir.

Evet, deprem aynı coğrafi ortamdaki burjuvaların da proleterlerin de bulunduğu yerleşimlere etki eder ancak proleterlerin bulunduğu yerleşimlerde binalar harap olurken ve can kayıpları fazla olurken, burjuvaların yerleşimleri bundan etkilenmiyorsa burada depremin sınılar üzerindeki farklı etkisi tartışması başlar. Peki neden işçilerin barındığı konutların depreme dayanıklılığı burjuvaların konutlarının depreme dayanıklılığına göre daha azdır? Çünkü kapitalist düzende emekçilerin bu dayanıksız ve çok katlı binalara doldurulmaya çalışılmasının sebebi, sermayenin ucuz işgücü ve artık-değer ihtiyacının karşılanması, kapitalistlerin kar hırsıdır. Sorun sadece evleri yapan müteahitlerin kar hırsı değildir. Müteahitlerin kar hırsıyla birlikte, tün kapitalistlerin, sermayenin kar hırsıdır. Burada binaları yapan müteahitler, bu sömürü zincirinin son halkası olarak kabul edilebilir. Böylece, emekçilerin barınabileceği konutlar depreme dayanıksız şekilde inşa edilir. Kapitalistler için önemli olan binaların depreme dayanıklılığı değil, en fazla karı elde etmektir. Bu yüzden bina en kısa zamanda ve en düşük maliyetle tamamlanmaya çalışılır.

Deprem felaketinde devletin emekçi sınıfa karşı tavrı daha da görünür hale gelir. Toplumun tüm kesimlerinin ortak savunucusu ve sınıflardan bağımsız bir kurum olarak gösterilen devlet, sınıf savaşında burjuvazinin proletaryaya karşı bir baskı aracından başka bir şey değil. Deprem felaketi sırasında bunu bir kez daha gördük. ''Güvenlik'' bahanesiyle OHAL ilan etti, çeşitli kuruluşlardan gelen mali yardımlara el koydu ve depremden zarar gören halk için toplanan paraları bütçe açığını kapatmada kullanmaya hazırlanıyor. Faşist devlet, deprem felaketinde sadece umursamazlığını değil aynı zamanda acizliğini de ortaya koydu. Devletin afet yardımı örgütlerindeki koordinasyonsuzluk, personel eksikliği ve araç eksikliği bunun en somut kanıtıdır.

Böylece bir doğal afet olarak deprem, toplumsal bir afete dönüştü. Deprem felaketi, proletaryanın burjuva sınıfa karşı neden sonuna kadar, onun sınıf egemenliğini yıkana kadar mücadele etmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.

Egemen sınıflar, doğal afetlerdeki sorumluluklarından kurtulmak için ''coğrafi nedenler''i öne çıkarırlar. Onlara göre deprem bütün sınıflar için aynı anlama gelir. Depreme karşı yapılabilecek bir şey yoktur. Hatta ''takdir-i ilahi''dir, ''kader planı''dır...

Burjuva liberal aydınlar, depremin sorumluluğunu ''yöneticilerin cehaleti''nde görürler. Onlara göre ''yönetimdeki kişiler cahil ve bilgisiz'' oldukları için deprem yıkımları sonucu toplumsal facialar yaşanmaktadır. Böylece bu liberal aydınlar, işçi sınıfının, yoksul halkların depremden uğradıkları yıkımın sorumluluğunu kapitalist düzenin kendisine değil, bir takım yöneticilere yıkarlar. Burjuva yöneticilerin elbette büyük bir sorumluluğu var. Ancak hangi yönetici olursa olsun, kapitalist düzende depremin işçi ve emekçi sınıflar, yoksul halklar üzerinde daima büyük yıkımlara, acılara neden olduğunu görürüz. Kısacası, işçi sınıfı ve yoksul halkların deprem ve başka “doğal afet”lerde bunca yıkıma uğramalarının asıl nedeni, asıl sorumlusu kapitalist sömürü düzenidir.

Konut sorunuyla alakalı sorunların bu tarz perspektifle ele alanlar hakkında Engels zamanında Konut Sorunu adlı kitabında şunları demişti:

''Kapitalist üretim tarzını, bugünkü burjuva toplumunun 'tunç yasaları'nı dokunulmaz ilan edip de bunların hoşa gitmeyen ama zorunlu olan sonuçlarını ortadan kaldırmak isteyenlerin yapabileceği tek şey, kapitalistlere ahlak vaazları vermektir; söz konusu ahlak vaazlarının duygusal etkileri de özel çıkarlar ve gerekirse rekabet tarafından hemen yok edilir. '' (Friedrich Engels, Konut Sorunu, s.63)

Dolayısıyla burjuva hayırseverleri hem deprem meselesinde hem de konut sorunuyla alakalı diğer meselelerde şikayet etmekten öte bir şey yapamazlar. Bu da bu sorun üzerine hiçbir şey söylememek demektir.

Çünkü kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu toplumlarda konutlar gibi bütün altyapı yatırımları kâr hesaplı yapılır. Kapitalist üretim ilişkileri devam ettiği müddetçe altyapı yatırımları ister özel şirketlerce ister devlet eliyle yapılsın farkı nedir? Kâr amacı güden bu sistem devam ettiği müddetçe insanca yaşanabilir konutlar inşa edilemez. Kamuculuğu savunan küçük-burjuva sosyalistleri, burjuvazinin diğer kesimleri gibi sorun hakkında hiçbir şey söylememektedirler.

İşçilerin konut sorunlarına kesin ve kalıcı çözüm sunamayan burjuva ve küçük-burjuvalara karşı Engels şöyle diyordu:

''...Hastalıkların üreme yerleri, kapitalist üretim tarzının işçilerimizi her gece hapsettiği en rezil oyuklar ve delikler, ortadan kaldırılmıyor; bunlar, sadece başka yerlere kaydırılıyor!...'' (Friedrich Engels, Konut Sorunu, s.101)

Aynı şey konut sorununa tekabül eden deprem sorunu için de geçerlidir. Kapitalist düzen içerisindeki reform çözümleri deprem felaketini de olsa olsa Engels'in deyimiyle başka yerlere kaydırmaktan öte bir şey değildir.

Proletaryanın deprem tehlikesinden kurtuluşu da, ekonomik, toplumsal ve politik kurtuluşu için gereken şeyden bağımsız değildir. Sözü yine ve son kez Engels'e bırakıyoruz:

''...Ve kapitalist üretim tarzı var olduğu sürece, konut sorununu ya da işçilerin kaderini ilgilendiren herhangi bir başka toplumsal sorunu tek başına çözmek istemek budalalıktır. Çözüm, kapitalist üretim tarzının ortadan kaldırılmasında, tüm geçim ve emek araçlarına işçi sınıfının kendisi tarafından el koyulmasında yatıyor.'' (Friedrich Engels, Konut Sorunu, s.102)


EKİM KOR


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page