top of page

SAVAŞABİLİRİZ, SAVAŞMALIYIZ!

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 15 Mar 2021
  • 4 dakikada okunur


Benim büyüdüğüm çevre aile yapısı olarak fazla otoriterdi. Gerici bir ortamda büyüdüm. Babamın mesleğinin imam olması benim üzerimde dini anlamda da daha çok baskı yaratmış oldu. Ortaokulu o zamanlarda yeni sistemle imam hatip olarak da okuyabiliyorduk. 10 yaşımda neyin ne olduğunu tam bilemeden ailesinin sözünü dinleyen bir çocuk olarak imam hatip ortaokuluna başladım ve başımı kapatmıştım. Gerçi kapatmama gibi bir seçenek yoktu o zaman. Okula gelen kız çocukları istekleri üzerine başlarını açamıyorlardı. 4 sene ortaokul böyle devam etti. Daha sonra hiç istemeyerek liseyi de ailemin isteği üzerine imam hatip okumak zorunda kaldım. Lise, hayatımda aslında çok büyük bir önem taşıdı. Kendi fikirlerime lisede daha net bir çizgi koyabildim. Gerek eğitim sistemi olsun gerek okulun imam hatip olmasından kaynaklansın. Her türlü gerici bir ortam vardı. Tabii bunu imam hatipteyseniz, daha yoğun bir şekilde hissedersiniz. Lisenin ilk zamanlarında gördüğüm öğrenciler, arkadaş çevreleri milliyetçi görüşlere sahipti. Benimde bulunduğum ortam bundan ibaretti. O zamanlarda sadece ülkücülük bilinirdi bizim çevremizde. Ülkücülük o çevrede hep sevilen taraf olarak görülürdü. Lisenin bir ve ikinci senesi fikir çevresi olarak böyleydi. Üçüncü senemde duymuştum ilk komünizmi. Bir öğretmenimiz kendi üniversite yıllarında başörtü yasağının olduğu dönemleri anlatıyordu. Bizlere başörtümüz için destek çıkanlar komünistlerdi demişti. Fakat hemen ardından komünistler daha çok dinsiz aykırı kesimlerdir demişti. İşte o zaman bazı şeylerin farkına varmıştım. Lisenin önceki dönemlerinde de eşitlikçi, özgürlük isteyen, kendi tarafımdan da istemediğim şeyleri yapmak zorunda kalmam benim düşünce yapımı ortaya çıkarmaya başladı. Kendimle çok fazla çeliştiğim zamanlar oldu düşünce olarak. Çünkü bahsettiğim gibi okul ortamı da milliyetçi bir yapıya sahipti. Türkçülüğü bize en kötü şekilde işlemişti bu ortam. Irkçılığın kötü hallerini görmüştüm. Bana her zaman çok ters gelmişti. Fakat bir yandan da Türk olmak ayrıcalıktır dayatması aşılanmıştı. Zamanla şu soruyu sordum kendime, ırkçı değilsem eğer neden milliyetçiliğin yaydıklarını benimseyeyim. Bu şekilde ortamın yaydığı fikirlerden uzaklaşabildim. Bir yandan da ailem ve benim düşünce kavgalarımız başlamıştı. Aynı zamanda onları üzmemek için kendi isteklerimi hep arkaya atmıştım. Ama bu beni gün geçtikçe daha çok mutsuzlaştırıyordu. Onların mutlu olmasını elbette istiyordum. Fakat bunun içinde kendimle ilgili olan kararlarımdan vazgeçemezdim. 10 yaşından beri hayatım kısıtlamalarla geçti. Gerek kıyafetim olsun gerek başımı açmak istemem olsun gerek düşüncelerim olsun. Hatta bu durum okula da yansımıştı. Ailem kendilerine dini olarak yakın bulduğu öğretmenlerle iletişime geçmişti. Artık sadece ailem değil okuldaki hocalar da benim isteklerimin geçici heves olduğunu söylüyorlardı. Bana erkek ve kadının eşit olamayacağını, kadınların her işte çalışamayacağını, başımı açmamam gerektiğini ve buna benzer daha fazla söylemleriyle kendilerince bana fayda sağlayacaklarını düşünüyorlardı. İşte eğitim sisteminde özellikle imam hatipte bunun ne kadar tehlikeli bir boyutta olduğunu görebiliyoruz. Dincilik her alanda hakimliğini sürdürüyordu. Eğer böyle sürmeye devam ederse, özellikle de kadınlar ve öğrenciler üzerinde hakimiyetlerini perçinlemiş olacaklar. Bizlerin savaşı bu yobazlığın dayattıklarıyla başta kendimizle olmuş oluyordu. Dincilikle etkili gibi görünseler de mücadele eden kadınlar için bu böyle değildi. Bizim kendi düşüncelerimiz, kendimizle ilgili kararlarımız her zaman dile getirilecektir. Okul ortamında sesimi duyuramasam da en azından aile ortamında sesimi duyurabilecektim. Çünkü bu artık böyle devam edemezdi. Uzun zaman boyunca ailemle bu kavgayı yaşadım. Onlardan da korkuyordum. Çünkü babamın bakışı da özellikle çevrenin sözlerinden korkmasıydı. İmamın kızı açılmış diyeceklerdi çünkü. Korkusu buydu. Ailem şiddet eğilimli bir aile değildi. Her ne kadar konuşarak anlaşamasak da bir şekilde bunu aşmaları gerekiyordu. 8 yıl boyunca verdiğim mücadeleyi en sonunda kazandım. Bunu için çok uğraştım. Ailem bunu kabullenemedi. Kabullenmek istemediler. Annem mutsuz olacaksan bile başını kapat dedi. Evde bana karşı bir cephe oluşturdular. Evet, ailem benim için çok fedakarlıklar yaptı. Ama bu yaptıklarını da ben kaldıramazdım. Onlar beni seviyordu. Ben de ailemi çok seviyorum. Ama iki tarafında mutsuzluğuyla gidemezdi. Kendimi gösterebilmek adına yemek yemeyi bıraktım. 3 gün boyunca sadece su, tuz ve şekerden başka bir şey yemedim. 3 gün sonunda onlar da artık dayanamadılar. Benim kararlılığımın farkına vardılar. Evde huzursuzluk olacaksa eğer yeniden yemek yemeyi bırakacağımı söyledim. Bunun sonunda yine benim için mutsuz olacaklardı elbette. Ama en sonunda onlar da ben de alışacaktık. Aslında tam kazanmışlık olmasa da en azından kendi isteklerimin var olduğunu gösterebilmek bile benim için çok güzel bir şeydi. Hala baskılar devam ediyor mu, evet. Tekrar başımı kapatmam üzerinde konuşmalar yapıyorlar. Kıyafetime müdahale etmeyi istiyorlar. Yine de artık bu konuda üzerimde söz hakları olamaz. Ben kendi isteklerimi dile getirip bir karar aldıysam bu şekilde de devam etmeli. Düşüncelerimden dolayı her gün tartışırız. Bu artık beni çok fazla yorsa da bir gün onlar da anlayacaklar. Babamın gözünde devrimciler tıpkı bize okulda gösterdikleri gibi dinsiz, kavgacı, kötü insanlar. Onların gözünde halkın yanında olmak, rantla başa gelenleri eleştirmek suç. Ama bizler ne olursa olsun bu mücadelemizi en yükseklere taşımak zorundayız. Aslında yaptıklarımızın onlar için olduğunu bir gün anlayacaklar. Her ne kadar başta ailemizden karşı tepkiler görsek de her şey daha güzel günleri yaşayabilmek için. Kendi isteklerimizi de özgürce yaşayabilelim diye. Biz kadınlar gericiliğin ve toplumsal baskıların altında kalmayı istemiyoruz. Çünkü onlar dinci-gerici düzenleriyle bizleri her türlü yönlendirebileceklerini düşünüyorlar. Onlara aykırı davrandığımızda ise ne kadar güçlü olabileceğimizi görmüş oluyorlar. İşte tam da bundan korkuyorlar. Bizler onların korkusu üzerine daha da çok gideceğiz. Birimizin sesi binlere ses olacak. Bu baskı dolu sistemde özgürlüğümüz için her şeye rağmen savaşabilmeliyiz. Ben bulunduğum bu ortamda sonuna kadar sesimi duyurmaya çalışacağım. Kısıtlamaya çalıştığınız kadınların bastırmaya çalıştığınız sesleri her yerde yankılanmaya devam edecek. Bizler sosyalizmle kurulacak yeni bir ülke için, bir kişi bile olsak en sonunda kazanacağımız bir mücadeleye varız.


Nevşehir’den Bir Sabırsızlık Zamanı Okuru

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page