top of page

Sabahattin Ali: Hanende Melek'in Psikanalitik Yorumu

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 19 Şub
  • 5 dakikada okunur


Daha önce hiç okuduğunuz herhangi bir öykünün karakter kadrosunun psikolojik tahlilini yaptınız mı? Veya onların sosyoimgesel olarak temsil ettikleri kişileri düşünüp buradan yazının kaleme alındığı toplum hakkında bir çıkarım yaptınız mı? Hadi gelin hep birlikte Sabahattin Ali'nin “Hanende Melek” öyküsü [k¹] üzerine düşünelim. 

Sabahattin Ali'nin Hanende Melek öyküsünü psikanalitik bir perspektiften ele almak, karakterlerin bilinçdışı dürtüleri, arzuları ve travmalarının yanı sıra toplumsal normların ego üzerindeki bilinçdışı tahakkümleri ve heteronormatif yapı içerisinde kadının toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde bir incelemeyi zaruri kılar. Öykü; insan ilişkilerinin karmaşıklığını, duygusal bağımlılıkları işlemesi açısından psikanalitik sosyoloji ve psikolojinin inceleme alanında kıymetli bir numunedir. Bu bağlamda, özellikle Freud’un psikanalitik teorileri, onların kısaca bahsi ve ardından tatbiki ile birlikte gerek öykünün gerek yansıttığı ülke gerçekliğinin anlaşılmasına dikkat edilerek bu yazı kaleme alınacaktır. 


1- Melek’in Karakteri ve Toplumsallaştırılmış Kadın Olmanın Getirisi  

Melek, öyküde toplumun dayattığı rollere uyum sağlamakla, kendi bireysel arzuları arasında sıkışmış bir kadın figürüdür. Melek freudyen "Şu"nun tüm arzularını heteronormatif toplum tarafından kabul edilebilir bir duruma getirmek zorundadır [k²] ve kadın olarak bunu başarması gerekiyordur. Bunları yaparken bilişsel düşlerini de dış gerçeklik tarafından kabul edilebilir bir hâle getirerek maddi yaşama tatbik etmesi gereken Melek için girift bir çatışma söz konusudur. Bir taraftan içtepileri tarafından güdülenen coşkun arzuları, bir taraftan ataerkil toplumun belirlediği cinsiyet normları ve diğer yandan bunların arabuluculuğunu üstlenen ‘ben’in gelişim süreciyle paralel olan Melek'in karar verme süreci.  

Melek’in şarkıcılık kariyerine ve toplumda "Hanende" olarak anılmasına yüklenen anlamlar, onun cinselliğiyle toplumda etiketlenmiş bir kadın olduğunu düşündürür. Bu durum, Melek'in özne olarak kendini inşa etmesini zorlaştırır. Melek'te belirgin histerik semptomlar oluşur (melankolik ve dramatik haller, duygusal patlamalar ve kararsızlık, beden dilinin yoğun kullanımı, kendini ifade edememe gibi). Tam olarak burada Melek'i anlamak için Freud'un histeri kuramına dönmek ve orada bu psişik hareketlilikleri daha net görmek mümkündür. Kadın histerisinin en genel anlamda, kadınların duygusal ifadelerinin toplumsal gerekçeler nedeniyle bastırılması çatışmasından ortaya çıkan ve sembolik fiziksel belirtilere neden olan psişik karakterli bir fenomen olduğu söylenebilir.

[k³]. Melek'in tüm bu arzu ve içgüdüsel isteklerine rağmen toplumsal normları kabullenişi ve "nesneleşmeyi" kabul edişi anlaşılmaz gelmiş olabilir. Ancak melek’in ilişkilerindeki soğukluk, güvensizlik ve kendini ifade edememesi; erken çocukluk döneminde yaşadığı bir ayrılık veya reddedilme travması olabileceği konusunda bize ipuçları verir. Bu travmanın etkisiyle Melek, yakın ilişkilerde kendini savunmasız hissetmekten korkar ve bu yüzden bir "nesne" olarak idealize edilmeyi kabullenir ve artık Melek'in toplumsallaştırılmış olmakla birlikte nesneleşmesi gerçekleşmiş olur. 

Meleğin arzuları ve Süperego arasındaki dengesiz durum bunu daha da belirgin kılmaktadır. Daha belirgin bir ifade için Reich'a başvurabiliriz. Reich bu konuda "Her insanın kafasında babayı öldürme, onun yerine anaya eş olma düşleri vardır. Az çok bilinçli suçluluk duygularıyla bilinçaltına itilmiş eziyetçi içtepilere herkeste rastlanabilir; kadınların çoğunda erkeği iğdiş etme, örneğin yutarak erkeklik organına sahip olma konusunda şiddetli içtepiler bulabiliriz; bilinçaltında işlemeye devam eden bu içtepilerin derinlere itilmesi yalnızca toplumsal uyumsuzluğu değil, aynı zamanda (isterik kusma falan gibi) bir sürü bozukluğu doğurur (...)" [k⁴] diyerek bu toplumsal karşıtlığın bilinçdışındaki kökeninin baba ilişkileri ve Oidipus kompleksinde yani buna bağlı gelişen Süperegonun sadistik taleplerinde gizli olduğunu göstermiştir. 

Süperego, bireyin toplumsal normları içselleştirdiği ve bu normlara uymadığı durumlarda suçluluk hissettiği bir psişik yapı olarak tanımlanabilir [k⁵] ve Melek için de Süperego kesinlikle karşı konulamaz olandır.  Süperegonun taleplerini kabul etmediği durumda suçluluk duygusu hissedecek, “nesne” olarak idealize edilme isteği ve çabası ile ters düşecektir. Böylesine bir yeni çelişki zaten çelişkiler yumağı olan Melek için taşıyamayacağı bir yük olacaktır. Dolayısıyla Melek Süperego vasıtası ile toplumun taleplerini kabul edecek ve  kaçınılmaz olarak nesneleşecektir. Ve bu böyle kalmaz, devamında Melek pek tabi toplum tarafından kullanılabilir hâle gelecektir. 

 2- Melek’in Metalaşması ve Ülkemizde Kadın Cinselliği Problemi  

Bu öyküde tüm psişik hareketliliklerin yanında Melek’e bir cinsel kullanım değeri affedilmiş ve belirli bir değişim bedeli karşılığında elde edilebilir olduğu düşünülmüştür (sarhoş adamın mücevherler karşılığında Melek’i elde etme çabası). Yani zaten nesneleşmiş olan Melek metalaştırılmıştır. Melek’in metalaşması, toplum tarafından kabul görebilmek için kendi arzularının taleplerine karşı sağırlaşması ve toplumun determinizasyonuna karşı koyamamasından kaynaklı gibi görünmektedir. Burada Melek’in şarkıcılık hayalinin sınırlı bir imkan ve ortamda gerçekleşmesi, bu ortamın onu cinsel açıdan kullanılabilir görmesi ve belirli bir karşılık ile Melek’i araçsallaştırarak cinsel tatmine ulaşmaya çalışması sadece öykü özelinde kalmayıp Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçekliği de gün yüzüne çıkarmaktadır. Burada artık Sabahattin Ali’nin gerek bireylerin psikolojik durumunun gerek ülke gerçeğinin tahlili, sosyoimgesel anlatım konusundaki becerisini takdir etmek gerekir. 

Sarhoş ve Melek’e aşık karakterimizin evliliğine ihaneti ve Melek’i arzular biçimde sürekli onun “peşinde” olması aslında onun baskılanmış cinsel dürtülerinin vahşi bir biçimde ortaya çıkışı ve cinsel açlığın tatmini uğruna kesin bir erkek hegemonyası kurma ve patriyarka temsilciliği yapma gerekliliği duyması olarak karşımıza çıkar. Melek’e aşık (olduğunu sandığımız) karakterimizin Melek üzerindeki arzularının sarhoş olduğu zamanlarda ortaya çıkması artık ben’in Freudyen “Şu”nun isteklerini Süperegonun taleplerine göre düzenlemediği bir durumdur, yani daha basit bir söyleyişle kontrol artık ID’in elindedir. ID’in Melek üzerinde bir tahakküm kurma isteği ve onun üzerinde bir otorite olma çabası; Melek’e istediği şarkıyı kaldırmaya çalışması, onu zorla götürmek istemesi, Melek gelmek istemediğinde ona tokat atması gibi durumlarda daha da belirginleşir. Burada açıkça bir tahakküm altına alma ve otoriteyi tanıtma çabası olduğu görülmektedir. Burada sadece bireysel bir dürtü değil, erkeklik algısının toplumsal inşası da etkili olur. Erkek, patriyarkal düzenin sağladığı güçle, kendini kadın üzerinde tahakküm kurmaya hakkı olan bir otorite olarak görür. Melek gibi bir “meta” üzerinde tahakküm kurabileceği fikrine sahip olmasını sağlayan da açıkça patriyarka ve heteronormatif toplum yapısıdır. Evet erkeğin patriyarkanın güvencesi ile bu tür davranışları sergilemesi çok olağan karşılanabilir, peki bu öykü özelinde Melek ve dünya genelinde aynı durumdaki kadınlar neden bu duruma karşı gelmezler?  

Çünkü metalaşmış bir kadın kaçınılmaz olarak “öteki”dir ve kendini özne olarak inşa edemez. Erkeklerin Melek’e yönelik bakışı ve heteronormatif düzenin bunu meşru kılışı Melek’in her durumda kendini bir öteki olarak görmesine ve kendini böyle yargılamasına sebep olur. Peki neden Melek buna karşı çıkmaz? Çünkü ödip kompleksi ile simgesel kültürel düzenin getirilerini (heteronormative, patriyarka vs.) kabul etmiştir. Peki bu nasıl olur? Saffet Murat Tura bahsettiğimiz durumu yani Lacanian Ödip’i açıklamak için “Lacan da Oidipal duruma geçiş ile simgesel kültürel düzene geçiş aynı anlama gelir. Bu noktayı oral früstrasyonların simgesel niteliği ile birleştirdiğimizde ortaya Lacan’da “erken Ödip” kavramının bulunması zorunluluğu çıkıyor. 

(...) Demek ki Lacan’a göre anne-çocuk ilişkisindeki doğal (klasik teori çevresinde oral) früstrasyonlar çocuk için simgesel bir “yasa-yasak” ile yapılaşır; ne ise o olarak; yani doğal halinde etkili olmaz. Bu simgesel yasa ve yasak ise annenin söyleminde geçen “Babanın Adı”dır. Böylece çocuk Ödip üçgenine girmiş olur. Früstrasyonların kaynağı yasaklayıcı, yoksun bırakıcı, çocuğu anneden kastre eden “Baba Adı”dır. Dikkat edilirse böylece kültür biyolojik bir varoluşu kendi düzenine çekmek için simgesel bir hile kullanılmış olur: doğal anne-çocuk ilişkisini yasaklayan, dolayısıyla çocuk için biyolojik bir önem taşımamakla birlikte birden önem kazanan kültürel baba ile ambivalans özdeşleşme ilişkisi. Aslında elbette ki doğal früstrasyonlar kendinden bir zorunluluk ve “baba”ya, kültüre gönderim yapmaz. Früstrasyonları babaya gönderen annenin söylemidir. O, anne-çocuk ilişkisinde simgesel bir üçüncüye yer verdiği oranda çocuğu kültürün dünyasına bağlamıştır. Böylece çocuk ilk kez bir Nirvana durumu yaşantıladığı annesinin uterus’undan yine bu uterusun hareketleri ile doğal dünyaya atıldığı gibi, annenin simgesel hareketleriyle de kültürün dünyasına atılarak ikinci bir “doğum travmasında” narsistik omnipotensini yitirir.” [k⁶] demiştir. Patriyarkanın, heteronormativenin dayatmalarını benimsemiş; “öteki” durumundaki, kendine yönelik yargıları bir başkası gözünden yapan bir kadına bu düzene karşı ancak Melek gibi yağmurlu havada başını önüne eğip yine “bir erkeğin korumasında” kalacağı yere yürümek mi düşer? Bir şeyleri değiştirmek gerekmez mi? 

Melek’in gerçeği ülke kadınının gerçeğidir. Maddi şartları, sosyokültürel yapısı ülkemize yakın olan tüm dünya ülkelerinin kadınlarının gerçeğidir. 

 

 

 

Kaynakça 

K¹ - Sabahattin Ali, Yeni Dünya, İstanbul, 2023 

K² - Sigmund Freud, Psikanaliz Üzerine, Tutku Yayınevi, 2018 

K³ - Sigmund Freud, Bir Histeri Vakası Analizi, Tutku Yayınevi, 2018 

K⁴ - Wilhelm Reich, Cinsel Devrim, Payel, 1980 

K⁵ - Sigmund Freud, Ego ve ID, Roman Yayınları, 2023 

K⁶ - Saffet Murat Tura, Freud’dan Lacan’a Psikanaliz, 1989 

 Bir Genç Yoldaş Okuru


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
MARKSİZM 101: TARİHSEL MATERYALİZM

Tek cümleyle özetlemeye çalışırsak tarihsel materyalizm, Marksizm biliminin tarihsel gelişmeye uygulanmasıdır. Ancak bu yazıda tek bir...

 
 
 

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page