top of page

Nasıl Gidecekler?

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 6 Ara 2023
  • 3 dakikada okunur

ree








Doğduğumuzdan beri hep aynı dinci-faşist iktidarı ve o iktidarın temsilcilerini görüyoruz. O değişmeyen, her gün yaşamın her yerinde gördüğümüz bu yüzler bizleri sömürenlere hizmet ediyor, bizleri aç bırakıyor, katlediyor ve ellerindeki o pervasız güç ile bizlere baskı uyguluyor. Gördüklerimiz Türkiye tekelci kapitalizminin ve faşizminin sembolleşmiş yüzleridir. Dinci-faşist iktidar ve onun başı RTE’yi seçimle yollarsak yerlerine gelecek olanlar “Ayrışmayı bitirecek, toplumsal barışı sağlayacak, Türkiye’yi refaha, huzura kavuşturacaktı”. Her gün nefret dolu yüzünü görmekten bıktığımız bu iktidarla son vedalaşmamız olacaktı. Tüm reformist hareketler ip gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasına dizilerek halkın ‘öncü müfrezesi’ iddiasıyla; iktidara gelir gelmez Kandil’i yerle yeksan edeceğini iddia eden Kemal Kılıçdaroğlu’na destek olmayı, faşist masayı “kötünün iyisi” diyerek iktidara getirmeyi görev edindiler. Burjuva meclise bir milletvekili yollamak için tüm ilkelerinden vazgeçerek, varlığı burjuvazinin parlamentosuna karşı kaybedilen güveni tekrar sağlamak olan ittifaklara dahil oldular. Bu sefer her şey tamamdı. Meclisin bir yarısı ünlülerden diğer yarısı sosyalistlerden oluşacaktı. Bir oy Piro’ya bir oy onlaraydı. Geldikleri gibi gideceklerdi. Bu sefer gidecekti. Demokrasi gelecekti... İşte son iki yıldır açlık çeken, kirasını ödeyebilmek için bankalarla içli dışlı akraba olan, her gün katledilen halkların isyan bayrağını çekmesinin önüne geçen yalanlar bunlardı. Ve bu yalanlar bu seçimle beraber tarihin çöplüğüne gömülmüş oldu.

Hala daha oklarını bir sonraki seçimlere çevirsinler, belediye seçimlerinde “kazanmayı” hedefleyedursunlar. Dün olduğu gibi bugün de sandıktan halk için herhangi bir büyük sürpriz çıkmayacağını biliyoruz. Türk, Kürt ve Arap halkları bunu acıyla tecrübe etti. Reformizmin ideolojik çöküşünün halkı bir sonraki seçimlere kadar oyalayamayacağı gerçeği bir yana, halkın bugün bir beş sene daha bekleyecek koşulu da yok. Toplumun her kesimi açlık ve yoksullukla boğuşuyor, kiracılar ile ev sahipleri arasında toplumsal düzeye yayılmış bir kavga, kirasını ödemek için kredi çeken insanlar, ailecek sokakta yaşamak zorunda kalan insanlar, greve çıkan işçiler, toplu taşımalarda her an tanık olduğumuz gergin emekçilerin tartışmaları, polis copu, Twitter’da isyan haykırışları, maddi kaynaklardan dolayı okulu bırakan binlerce öğrenci, çocukları duymasın diye fön makinesini açıp intihar eden anneler... İşte memleketimden insan manzaraları sayamadığım binlerce acı örnekle bu şekilde gözüküyor. Acı kelimeler nasıl absürtçe yan yana dizilebiliyor değil mi? İşte devrimin nesnel zemini böyle gelişiyor bu topraklarda. Halkların yaşamı bu şekilde dayanılmaz hale geliyor. Seçimlerin ardından toplumun her kesimine yayılmış olan umutsuzluk ve geleceksizlik yerini toplumsallaşan bir öfkeye bırakmış durumda. Ortak sorunların keskinleştiği bu dönem ayaklanma için en uygun ortak bahaneyi arıyor. Çok uzakta değil ayaklanmanın bir sabah sokakları ve meydanları zaptedeceği günler. Ve faşizm, sermayedarların uykularını kaçıracak olan bu ayaklanmayı bastırmak için hiçbir baskı aracını kullanmaktan çekinmiyor. İşte böylesi baskı cenderesi altında geçen günlerde bizim fedakarlığımız ve çabalarımızla gidecekler.

Gitmelerini istiyorsan umutsuzluğu bir kenara bırak genç yoldaş. Şimdi devrim için örgütlenme zamanı! Bugün umutsuz olması gereken işçiemekçiler değil sermaye sınıfının ve onun düzenine biilfiil meşruluk katan reformistlerin kendisidir. Aç evlerdeki insanların karnından gelen sesler sokakları inletiyor. Bu yükselecek olan bir devrim dalgasının sesidir, bunun inkar edilecek tek bir yanı yok. Burjuvazinin ve politikasını burjuva muhalefet düzeyine indirgemiş reformistlerin iddia ettiği umutsuzluk hali bugün devrimden yana olan herkes için iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsatı doğuruyor. Yani işçi sınıfının, emekçi halkların ve gençliğin kendi geleceğini nasıl kurtaracağı ve kendi iktidarını nasıl kuracağı sorununu. İşte reformistlerin umutsuzluğuna çare bulamadığı şey tam da bu. “Bir sonraki seçimlerde maskotumuz kim olacak?” sorusu. İktidar sorununun emekçi yığınlar, gençlik ve kadınlar için bu kadar muğlak olduğu bir dönemde bize düşen görev politik alanda; halka tek bir kurtuluş yolunun olduğunu ve bu yolun halk iktidarını kurmak dışında başka bir alternatif olmadığı propagandasını yapmak, yani ‘Şimdi Devrim Zamanı!’ şiarını yükseltmektir. Çünkü emperyalistlere sırtını dayayan faşizmin kurumsallaştığı bu topraklarda seçimlerle faşizmi yok etme iddiası hayalden ve ham laflardan öteye geçemez. Reformistlerin faşizmi gerilettik, durdurduk dediği günün akşamı polisin halay çeken Kürt gençlerine karşı silah sıkarak aldığı tutum, durumu en somut haliyle ortaya koyuyor. Peki nasıl göndereceğiz? Hükümetin istifası yetmez.

Devletin tüm organlarına egemen hale gelen faşizm bugün yalnızca hükümetten ibaret değil. Ve faşizmi bu topraklardan sürmenin en kalıcı yolu devrimin kendisi dışında hiçbir şey değildir.

Faşizmin bir devlet biçimi haline geldiği bu topraklarda seçimler aktörlerin değişmesini, acılarımızın azalmasını ve “demokrasi kırıntılarının dahil” geleceği yalanlarını nasıl da boşa düşürüyor. Her gün dayak yemeye, ezilmeye, aç bırakılmaya, hor görülmeye, sömürülmeye ne kadar alıştırılmışsak, koparacağımız fırtına da o kadar şiddetli ve yıkıcı olacaktır. Bu yüzden Leninist gençliğin hazırlanması gereken fırtına kapımızdaysa, zaman yitirmeden bulunduğumuz her alanda komitelerimizi, mücadele araçlarımızı inşa etmeli, eyleme geçmeliyiz. Faşizmi yıkmak bir toplumsal devrim sorunudur, bunun için de tüm gücümüzle o şanlı zafer günleri için biteviye ve disiplini bir şekilde çalışalım!

Tek bir yol var önümüzde:

“Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,

Ya da dünyamıza inecek ölüm!”

S.Savaş

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page