Katliamlar ve Devrimci Mücadele
- Sabırsızlık Zamanı
- 7 Ara 2023
- 3 dakikada okunur

Yaşanan toplumsal olayların tarihin sayfalarında yerini almasını, onun tarih haline gelmesini, büyük değişim ve dönüşümlerle sonuçlanması veya bu dönüşümlere etkide bulunması sağlar. Bu etki olumlu veya olumsuz olabilir. Olumlu olup olmamasını ise, insanlığın hangi sınıfının amaçlarına hizmet etmesine göre anlayabiliriz. Örnek olarak devrim öncesinde Çarlık Rusya’da bir dizi ayaklanma ve sayısız grev olmuş, tüm bu birikim ile dünyanın ilk sosyalist devleti kurulmuştur. Veya “Arap Baharı” ile adlandırılan toplumsal ayaklanmalar sürecinde bir ülkede patlayan ayaklanma birçok ülkeye yayılmıştır.
Olumsuz örnekler verecek olursak ekonomik krizler ve savaşlar; emeğin iktidarı ile sonuçlanmadıkça tarihte yerini alan derin kıtlıklara, soykırımlara sebep olmuştur. Açık ki ilk verilen örnekler işçi sınıfı ve emekçi halkların, ezilen ulusların çıkarına iken, olumsuz örnekler ise emperyalist-kapitalist sistemin bir avuç asalak sınıfına hizmet etmekte, onun işine yaramaktadır.
Şüphesiz karşıtların birliği söz konusudur. Bu demektir ki olumsuz olan, sınıf çıkarımıza zarar veren bir olay ile birlikte deneyimler de elde ederiz. Yani bir yenilgiden, yenilmemeyi öğreniriz. Bir sonraki kavga anına kadar ondan çıkarılan dersler ile birlikte uygun araç ve yöntemleri tespit ederek zaferi elde etmemiz mümkün hale gelir. Fakat her ne kadar böyle olsa da, tarihi kazananlar yazar! Kazananların yasaları egemen olur. Bu nedenle, gençlik ve tüm sömürülenler eşit, insanî bir gelecek için iktidarı ele aldığı zaman; sömürünün, katliamların yazılmadığı-yaşanmadığı tarih söz konusu olacaktır.
Tüm bunlar birlikte ele alındığında, tarih sınıf savaşımları tarihidir. Türkiye ve Kürdistan’da tanık olduğumuz ve geçmişte yaşanan tüm olay ve gelişmeler bir sınıfın diğerine karşı galip gelme amacı ile gerçekleşmektedir. Bu sebeple yaşanan bir tarihi olay; anlık bir histeri, provokasyon olarak değil, nesnel koşulların bir sınıfın amaçlarını gerçekleştirmek için uyguladığı politikaların sonucu olarak değerlendirilmelidir.
Göreceğiz ki, yaşadığımız herhangi bir katliamın, darbenin, faşist uygulamanın altında yatan sebep olarak yükselen sınıf mücadelesi ve devrimci durumu görürüz. Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan ayaklanmalar, devrimci mücadele ve ardından yaşanan katliamlar da sınıfsaldır.
Bu topraklarda 50 yılı aşkın bir süredir devrimci mücadele sürmektedir. Tekelci devlet mücadelenin yükselişe geçtiği yıllarda Çorum’da Maraş’ta katliama başvurmuştur. Darbelere başvurmuş, otel odasında aydın insanları yakmıştır. Roboski’de köylüleri katletmiş, bomlar patlatarak meydanlarda insanları katletmiştir. Hepsini ayrı ayrı ele aldığımızda göreceğimiz şey, o süreci hazırlayan dinamiklerin yükselişe geçen sınıf mücadelesi ve devrimci mücadele olduğu, yani devletin gelen devrimi önlemek ihtiyacında oluşudur. Bu durum devrimin cephesi haline gelen her alanda görülür. Devrimcilerin deyim yerindeyse bir okulu haline gelen cezaevlerinin tasfiyesini, yani devrimin kadrolarının tasfiyesini gerçekleştirmek için “Hayata dönüş” adı verilen zindan katliamları gerçekleştirilmiştir. Hayata dönüş ifadesi, devletin gerçekleştirdiği her katliamın özünü açıklar demek yerindedir. Yıkılmaktan korkan tekelci devletin; ne olursa olsun durduramadığı devrim mücadelesinin o an için ilerlemesinin önüne geçilmiş olması, kendi varlığını devam ettirmek için belirli bir süre kazanmış olması, yalnızca bir süreliğine de olsa hayata dönmüş olması demektir.
Tam da bu nedenlerle Türkiye ve Kürdistan’da Mustafa Suphi’lerden, Dersim katliamından, yakın zamanda yaşadığımız depreme kadar birçok katliama tanık olduk.
Geçtiğimiz aylarda yaşananları anacak olursak;
10 Ekim’de Ankara’da miting için toplanan işçi ve emekçilerin olduğu alanda, garda bomba patlatıldı. İŞID çeteleri eliyle patlatılan bomba sonucunda 104 insan hayatını kaybetti. Olaydan sonra polis yaralılara yardım etmek yerine, plastik mermiler ve biber gazı ile saldırdı. Her yıl yapılan anmalarda ise halen anmaya katılanlara saldırılar devam ediyor.
19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta, Alevilerin yaşadığı yerlere ülkücü faşistler saldırdı. Saldırı esnasında devlet saldırganları engellemedi ve bunun sonucunda 120 insanımız öldü. Saldırı 1 hafta sürerken birçok ev ve iş yeri ise yakılarak kullanılamaz hale getirildi. Alevilere yönelen en büyük katliamlardan biri oldu.
19 Aralık 2000’de faşizm cezaevlerine eş zamanlı operasyon düzenlendi. 4 gün süren kurşunlarla, gaz bombaları ile saldırılan bu operasyonda aralarında Leninist tutsak Murat Ördekçi’nin de bulunduğu 28 devrimci tutsak ölümsüzleşti. Dönemin cumhurbaşkanı Ecevit "İçerdekilerden başlamazsanız dışarıyı bitiremezsiniz" demekteydi.
2011 tarihinde çoğunluğunu çocuklardan oluşan 34 Kürt genci savaş uçaklarıyla katledildiler Roboski’de.
Devrimin, toplumsal mücadelenin her alanında ve yükselişinde amansız bir faşizm görüldü. Yükselen sınıf dayanışması, demokratik taleplerini dile getiren Alevi halkı, devrimin kadrolarının mücadele alanı hapishaneler, Kürt özgürlük mücadelesi…
Hala devam eden aynı anlayış ise, ayaklanmacı kitleler üzerinde en ufak demokratik taleplere karşı yapılan saldırılarla, F tiplerinden daha ağır koşullar getiren yeni tip hapishanelerle ve daha birçok şekilde devam ediyor. Tekelci faşist devlet var oldukça da devam edecek.
Katliamcı faşist devlete karşı;
Yaşasın Demokratik Halk Devrimi!
Seyit Yaşar
Comments