KAPİTALİZM NASIL SON BULACAK?
- Sabırsızlık Zamanı
- 24 Şub 2024
- 3 dakikada okunur

Bizleri açlığa, yoksulluğa ve geleceksizliğe boğan ve yaşamlarımızı iyice çekilmez hale getiren bu çürümüş kapitalist sistemin bir an önce yıkılması, biz emekçi sınıfın gençlerinin hiç kuşkusuz bir an önce gerçekleşmesini istediğimiz bir şeydir.
Kapitalizmin yıkılması kolay bir şey olsaydı, sanırım 300 yıl kadarlık dönemde emekçi sınıflar, bunu bizden önce binlerce kez başarmış olurlardı. Çünkü böyle bir şeyin bizden önceki emekçi sınıfların eline verip uygulatacak bir formülü yoktu. Bugün bizim de böyle bir formülümüz yok. Ancak emekçi sınıfların sermaye iktidarına karşı savaşımlarının bu 300 yıl kadarlık tarihinde bizlerin dersler ve sonuçlar çıkartabileceği başarılarla, kazanımlarla ve yenilgilerle sonuçlanan girişimleri ve deneyimleri var.
İlk deneyim 1871'de Paris'te yaşandı. Göğü fethe çıkan Paris'in proletaryası, tarihin ilk proletarya iktidarını kurdu; ancak bu girişim gericilik tarafından kanlı bir bastırmayla sonlandırılarak yarım kaldı. Bu yarım kalan işe 1917'nin 7 Kasım gününde Rusya'da devam edildi; tarihin ikinci proletarya iktidarı olan Sovyet iktidarı kuruldu. Bunların devamları da geldi. Doğru Avrupa ülkeleri, Çin, Kore, Küba, Vietnam vs... Elbette tüm bu saymış olduğumuz ülkelerdeki başarıya ulaşan deneyimlerde ilk girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Tüm bu başarılı devrimler, başarısız girişimlerden sonra uzun süren gericilik yıllarının ardından emekçi sınıfların ve onların öncü komünist partilerinin çetin ve fedakarca mücadeleleriyle olabildi. Bizim bu yazımızda da tartışmak istediğimiz şey, devrimlerde ya da yenilgilerde emekçi sınıfların ittifak politikaları, taktikleri, stratejileri vs. değil, devrime giden süreçteki çetin ve fedakarca mücadeleleridir.
Emekçi sınıfların sermaye iktidarına karşı mücadelelerinin deneyimleri ve girişimleri bize şunu öğretir: Kapitalizmi yıkmak, bir gecede olabilecek bir şey değildir; milyonlarca emekçinin uzun yıllara dayanan enerjilerinin harekete geçirilmesiyle başarılabilecek ve yenilgileri, acıları, zorlukları göze alarak yapılabilecek bir şeydir. İşte bizim de bu yazımızda üzerinde durmak istediğimiz şey budur.
Emekçi sınıftan olduğu halde kendisini o sınıfın aidiyetiyle donatmayan, kendisini o sınıftan saymayan ve atomize düşünen bir emekçi “Tek başıma ben ne yapabilirim ki?” diye düşünebilir. Oysaki o, iradesinden bağımsız olarak bir sınıfın parçasıdır, aynı zincirin halkasıdır. Dolayısıyla harekete geçmesi, mücadele açısından çok önemlidir. Bu, sınıftan olan her bir emekçi için geçerlidir. Her bir emekçinin mücadeleye atılışı, sınıfın devrimci mücadelesini canlandıran önemli bir eylemdir. Stalin, devrimci savaşçıların ve emekçilerin mücadelede kendilerini mücadeleye adaması ve bu uğurda toprağa düşmesi hakkında şunları diyordu:
“Her ne kadar sokak gösterilerinden direkt sonuçlar elde edemesek de, göstericilerin gücü bugün için henüz Devleti halkın isteklerinin hemen yerine getirilmesine zorlamaya yetmese de, bizim bugün sokak gösterilerinde verdiğimiz kurbanlar yüz kat olarak geri gelecektir. Savaşta ölen ya da bizden koparılıp alınan her savaşçı yüzlerce yeni savaşçıyı harekete geçirecektir. Şimdilik daha ara sıra sokakta yenik düşeceğiz, hükümet daha bir süre arada bir sokak savaşlarına yenmiş olarak çıkacaktır. Ama bu sadece görünüşte bir zafer olacaktır. Daha böyle birkaç zaferden sonra otokrasinin yenilgisi muhakkaktır. Otokrasi bugünkü zaferiyle kendi yenilgisini hazırlamaktadır. Ama, o günün geleceğine, o günün uzak olmadığına inanan bizler, siyasal ajitasyonun ve sosyalizmin tohumunu saçmak için kendimizi kırbaç darbelerine bırakıyoruz.” (J. V. Stalin, Eserler Cilt:1, s.44-45)
“Sermaye iktidarının bize her fiziki saldırısı, Stalin'in deyimiyle kendi yenilgisini hazırlayan bir eylemdir sadece...”
Bizlerin mücadeleye atılarak bu yaptığımız fedakarlıklar mühim değildir. Biz ekmeğimiz ve onurumuz için mücadeleye atılıyoruz. Sermaye iktidarının bize her fiziki saldırısı, Stalin'in deyimiyle kendi yenilgisini hazırlayan bir eylemdir sadece...
Bizim bu yazımızda üzerinde durmak istediğimiz ikinci şey de, devrimin bir olay değil, olgusal bir süreç olduğudur. Marx, 1871 Paris Komünü deneyimini ele aldığı ''Fransa'da İç Savaş'' adlı eserinde, işçi sınıfının kendi kurtuluşunu ancak uzun mücadelelerden, bir dizi tarihsel süreçten geçmesi gerektiğini belirtiyordu. 7 Kasım 1917'de Rusya'da işçiler ve yoksul köylüler iktidarı ele geçirdiklerinde bu işi sadece tek bir günde yapmadılar. 7 Kasım 1917'de iktidarın alınması, ancak bir dizi sürecin ve olguların birikmesiyle olabilecek bir şeydi. Bunun üzerine Lenin şöyle diyordu:
“1905-1907 Devrimi olmadan, 1907-1914 karşı-devrimi olmadan, Rus halkının tüm sınıflarının ve Rusya'nın geri kalan bölümünde oturan halkların böylesine tam bir 'kendi kaderini tayin'i imkânsız olurdu; birbirleriyle ve Çarlıkla ilişkilerini, 1917 Şubat ve Mart Devrimi'nin sekiz günü içinde ifadesini bulduğu gibi saptayamazdı. Bu sekiz günlük devrim -kıyaslamak uygun olursa- sanki önceden düzinelerce provası ve genel provası yapılmış gibi 'oynandı'; 'aktörler' birbirlerini tanıyorlardı, rollerini, yerlerini biliyorlardı, çevrelerini en ufak ayrıntıya kadar, politik akımların ve eylem yöntemlerinin en ufak nüanslarına kadar biliyorlardı.” (V. İ. Lenin, Seçme Eserler Cilt:6, s.18)
Biz emekçilerin gelecekte kurmuş olacağımız iktidar, ona ne kadar etkide bulunduğumuza bağlı olarak, o an belirlemiş olduğumuz hedeflerle şekillenebilir. Bu, yenilgi için de geçerlidir. Devrimci bir savaştaki yenilgimiz, o anki hedeflerimizin berrak olup olmamasına bağlıdır. Yenilgiyi seçmek elbette bizim bir isteğimiz olamaz. Bizim hedefimiz her zaman kendi devrimci iktidarımızdır. Kapitalizmi yıkmak, proleter ordusunu oluşturan bizlerin tüm enerjik örgütlü faaliyetiyle gerçekleşebilecek bir şeydir. Kapitalizmin alın yazısı zaten bellidir. Bizim işimiz, bu işi belirsiz bir geleceğe ertelemek değildir. Yapmamız gereken şey, tüm enerjimizi devrim için harcamaktır.
EKİM KOR
Comentários