top of page

KADIN ÜNİVERSİTELERİ ÜZERİNE

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 27 Şub 2021
  • 3 dakikada okunur

Dünyada ve özellikle Türkiye’de kadına yönelik şiddet biçimleri üzerine, kadın emeğinin sömürülmesi üzerine, kadının ikincilliği ve cinsiyetçi politikalar üzerine, kültürel yapının bir parçası haline gelmiş cinsiyetçi söylemler üzerine daha önceki sayılarımızda sık sık yazmıştık. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; özel mülkiyetle birlikte ataerkil aile yapısının oluşmasından beri, kadınlar toplumsal hayatta ikinci planda kaldı ve hayatın dışına itildi, eve hapsedildi, şiddet gördü, katledildi ve daha nicesi.. Hiçbir zaman daha insancıl politikalar, yasalar vb. ile kadın sorunu gerçek anlamda çözülmedi. Kadınlar tarihte bütün kazanımlarını kendi tırnaklarıyla kazıyarak elde etti. Egemen sınıfın baskı, sömürü, şiddet aracı olan devlet elbette hiçbir zaman kadına yönelik çok yönlü şiddeti ortadan kaldıramazdı, kaldırmazdı. Dolayısıyla kadına yönelik güncel politikaları, yeni tasarıları değerlendirirken kadın sorununa bu pencereden bakmak bizi doğru çıkarımlara götürebilecektir. RTE’nin talimatıyla 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kalkınma Planı’na eklenen “Kadın Üniversiteleri” bir süredir gündemde. Milli Eğitim Temel Kanunu’nda karma eğitimin esas olduğu düzenlenmiş olsa da maddenin hemen devamında buna ilişkin istisnalardan bahsedildiğinden, bu projenin “meşru”luğu bakımından bir sorun yok gibi görünüyor. Erdoğan’ın, kendisine fahri doktora ünvanı veren Japonya’daki Mukogawa Kadın Üniversitesi’nde yaptığı konuşma ile müjdelediği (!) kadın üniversitelerinin Japonya’da ne kadar başarısız olduğunu anlarsak bugün dinci gericilerin kadınlara eğitim olanaklarını arttıracağını söyledikleri politikanın sahteliğini ve niyetlerini anlamış oluruz. Japonya’da 1871’de Amerika’ya yollanan bir grup kız öğrencinin, eğitim almaları ya da aydınlanmalarından ziyade, geri döndüklerinde Japonya’yı yönetecek erkeklerin yetişmesine yardımcı olmak amacı ile gönderildiğini biliyoruz. Hali hazırda Samuray geleneğinde kadının yerinin evi, çocukları ve kocasının yanı olduğu, dahası kadınların sözlerinin asla dikkate alınmaması gerektiği de toplumsal yaşamın içine işlemiş bir bilgi. Dolayısıyla Japonya’da kadınlar, görünürde pozitif ayrımcılıklarla eğitimde fırsata erişseler de, toplumsal yapı içerisinde bu kadın düşmanı politikalarla on yıllardır kendilerini bilimsel ve akademik alanda var edemiyor, bu üniversitelerden beklenen başarıyı sağlayamıyorlar. Eğitime erişebilirlik seviyesinde nispeten dünya ortalamasını tutturan bu kadınlar, mezun olduklarında ağır iş koşulları ve yaşam şartları ile evlenip çocuk yapma, aile kurma gibi görevler arasında tercih yapmak zorunda bırakıldıklarından özellikle politikaya ve ekonomiye katılım söz konusu olduğunda dünyanın ortalamasının çok gerisinde, gelişmemiş ülkeler seviyesinde bulunuyor. Türkiye’de de dinci faşizmin kadın düşmanı politikaları, infaz paketi ile belgelediği ve neredeyse her gün karşımıza çıkan katil koruyucu yargısı ile pekiştirdiği kadınların doğrudan yaşamlarına dönük saldırıları, bu saldırının karşısında mücadele eden özellikle örgütlü kadınlara dönük baskın, gözaltı, tutuklama ve işkence yaptırımları, toplumsal yaşama nüfuz ettirmek için dillerinden düşürmedikleri kadın düşmanı sözleri ile kadın üniversiteleri kurma çabasının gerçek politikasını görmemek imkansız. İşte tam da bu yüzden kadınlar eylem alanlarından sosyal medyaya, sözlerini söyledikleri her yerde kadın üniversitelerini istemediklerini dile getiriyorlar. Daha önce pembe taksi, kadınlara özel otobüs seferleri gibi projeler de gündeme gelmişti. Dinci faşist iktidarın toplumdaki cinsiyetçi zihniyeti ve uygulamaları ortadan kaldırmak bir yana, bunu beslediğini biz kadınlar çok uzun zamandır biliyoruz. Kadın sorununu dinci gerici politikalarla derinleştirdiğini biliyoruz. Bunlar çeşitli projelerle birçok kez gün yüzüne çıktı. Dinci faşist iktidarın bakanları, vekilleri birçok kez kürsüde kadına bakış açılarını açıkça dile getirdi. “Gardiyanları, yargıçları ve savcıları / kanunları, yönetmelikleri kararları”nın hep halka karşı olduğu gibi emekçi sınıfların kadınlarına karşı olduğunu biliyoruz. Kadınlar yaşam alanlarını daraltan her türlü politikayla, egemen cinsiyetçi ideolojiyle savaştıkça kadına yönelik baskılar bin bir farklı biçimde büyüdü. Kapitalist sistemin, bütün kurumlarına faşizmin, dinci gericileşmenin sirayet ettiği şüphesiz. İdeolojisini bütün üst yapı kurumlarında yeniden ve yeniden ürettiğini biliyoruz. Lise ve üniversite öğrencileri olarak bunun eğitimdeki yansımalarını yıllardır görüyoruz ve çok kez dile getirdik. Gerici, cinsiyetçi ders müfredatlarına aşinayız. Şimdiyse kadın üniversiteleri adı altında esas yapılmak istenen eğitimdeki dinci gericilik ve cinsiyetçiliğin daha da derinleşmesinden başka bir şey olamaz. Fabrikalarda, iş yerlerinde güvencesiz çalıştırılan, tacize uğrayan, mobbinge uğrayan, evde temizlik, yemek, çocuk bakma vb. işlere mahkum edilen, sosyal hayatta hep kültürel normların baskısıyla yaşayan, katledildiğinde kıyafetinden, hangi saatte dışarıda olduğundan veya bekaretinden bahsedilen kadınlara şimdi de aynı zihniyetin eğitim kurumları üzerinden saldırdığını görüyoruz. Ayrıca bu üniversiteleri kurmak isteyen zihniyetle LGBTİ+ bireylerin yok sayılması da bu saldırının başka bir boyutu gibi görünüyor. Bütün cinsel kimlik ve yönelimlere karşı bir politika izleniyor. Kadınların şiddete uğramasının, taciz edilmesinin, katledilmesinin önüne geçmenin yolu kadınları toplumsal hayattan dışlamak olamaz. Kadınların bu projeye tepkisi de bunun kendilerine yönelmiş saldırılardan biri olduğunun bilincinde olmasıdır. Kadınlar her yerde kadın üniversiteleri değil yaşamak istediklerini haykırıyorlar ve yaşamak için bu saldırılara karşı mücadele etmeye hazırlar. Mücadele etmek, sorunları ardı ardına sıralamaktan ibaret değil, bunlara çözüm üretmek ve hayata geçirmenin yollarını bulmaktır. Biz kadınlar hem sorunlarımızın kaynağını görüyoruz, hem de ona karşı savaşacak cürete sahibiz. Tüm dünyada kadınlar yaşam haklarını savunmak için kapitalizme karşı mücadele ediyor. Kadına yönelik ayrımcılığa, sömürüye, şiddete karşı sokakları eylem alanlarına çeviriyor. Bu topraklarda da kadınların sokaklarda, kendilerini var etmek için, yaşam hakkını savunmak için, kapitalizmi ve kapitalizmin yarattığı yıkımı ortadan kaldırmak için bütün gücüyle haykırmaktan korkmadığını görüyoruz. Tam da bu yüzden kapitalizm çeşitli pratikleriyle sesimizi bastırmaya çalışıyor. Kadın üniversitelerini de, kadınlara bunu dayatan sistemi de istemiyoruz. Kapitalizm bizi bastırmaya çalıştıkça daha da yüksek tondan haykırıyoruz: İSYAN, YIKANA KADAR! İstanbul’dan Bir DÖB’lü

コメント


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page