İRAN-İSRAİL ÇATIŞMASINDA DEVRİMCİ TUTUM ÜZERİNE
- Sabırsızlık Zamanı
- 10 May 2024
- 5 dakikada okunur
İsrail'in 1 Nisan günü Suriye'nin başkenti Şam'daki İran Büyükelçiliğini bombalamasına misilleme olarak İran da 13 Nisan günü İsrail'e kamikaze İHA'larla ve füzelerle saldırı başlattı. Bu çatışmanın olası sonuçları veya nereye evrileceği konusunda henüz bir tartışmaya girmek istemiyoruz. Ancak bu çatışmanın giderek büyüme ve bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimalinin olduğunu belirtmekte fayda var. Bu nedenle biz, bu yazımızda, dünyada yaygın bir hale gelen karşı karşıya gelişlerin sosyalist hareket içinde yarattığı politik ayrımlara ve bu duruma dair gerçek devrimci bakışın nasıl olması gerektiğine değineceğiz.
İran devletinin kapitalist bir devlet olduğu ve dinci-gerici, ilhakçı, Kürt halkının, kadınların, işçi-emekçilerin düşmanı ve anti-komünist bir karaktere sahip olduğu herkes tarafından görülebilen bir durumdur. İran sermaye sınıfının 1979’dan bu yana sınıf çıkarlarının emperyalizm ile birlikte yürüyerek gerçekleşemeyeceği ve ona karşı bir duruş sergilemek zorunda kalışı her defasında İran ile emperyalizm arasındaki askeri çatışmayı ve ekonomik savaşı derinleştirdi. Emperyalizmin Sovyetlerin dağılmasının ardından Ortadoğu’da saldırganlığını ve işgallerini yoğunlaştırdığı, egemenlik alanını bir dönem için pekiştirdiği süreçlerde İran’a yönelik askeri bir kuşatma gerçekleşiyordu. İran sermaye sınıfı kendi halkını yoksullaştırarak savaş sınaine yönelik ciddi yatırımlar gerçekleştirirken, İran burjuva devletinin baş düşmanlarından biri olan Siyonist İsrail devleti emperyalizmin desteğiyle İran’a yönelik saldırılarını artırıyordu. Irak’ın işgalinin ardından Suriye iç savaşına oradan Irak’ta IŞİD saldırganlığına kadar İran bu süreçte etkin adımlar attı. İran üzerindeki ablukayı kırmak için Geniş Ortadoğu’da Lübnan’dan, Yemen’e, Irak’tan Suriye’ye kadar geniş bir bölgede kendine bağlı savaş güçleri oluşturuyor ve emperyalist-siyonist askeri varlığa kafa tutan bir güce dönüşüyordu. Tüm bu çatışma içinde İran devleti Filistinli savaş gruplarına destek olarak siyonizme karşı ittifaklarını büyütüyordu. Bu süreç gelişirken çatışmadan ortaya çıkan ve emperyalizmin hegemonyasını sarsan gelişmeler dolaylı yollardan da olsa dünya devrimine katkıda bulunuyor ve emperyalistlerin planlarını bozuyordu. Bu sürece hatalı yaklaşımlar sosyalist harekette görülebildi. Bir kısım siyaset bu savaşın yarattığı sonuçlardan yararlanıp bölge ve dünya devriminin ivmelenmesi için bu gelişmeleri kullanmak yerine “Savaşa Hayır” pasif tutumu ile yetiniyordu ve bundan bir adım ileri gidebilmiş değiller. Tıpkı Rusya-Ukrayna (daha doğrusu Rusya-NATO) savaşındaki “tarafsız kalma” türünden anti-Leninist siyasetlerin (daha doğrusu siyasetsizliklerini) İran-İsrail çatışmasında da tekrarlandığı gibi. Ayrıca savaşın asıl müsebbibinin İran’ın hegemonyasını genişletme çabası olduğuna dair de çarpık bir görüş mevcut. Bu sosyalistlerin bu tarz hatalı görüşler ileri sürmelerinin nedeni, çoğu zaman, küçük-burjuva düşünce yapısına sahip olmaları, yani kendilerinin küçük-burjuva sosyalisti olmalarından kaynaklanmaktadır.
"Bir kısım siyaset bu savaşın yarattığı sonuçlardan yararlanıp bölge ve dünya devriminin ivmelenmesi için bu gelişmeleri kullanmak yerine “Savaşa Hayır” pasif tutumu ile yetiniyordu ve bundan bir adım ileri gidebilmiş değiller." (spot)
Şimdi, İran-İsrail çatışmasındaki bu hatalı küçük-burjuva görüşlerin eleştirisine geçelim.
Küçük-burjuva sosyalistleri, Ukrayna'da NATO'yla Rusya'nın kapışması esnasındaki gibi İran ile İsrail'in çatışmasında da, Lenin'in birinci emperyalist paylaşım savaşı esnasında öne sürmüş olduğu “Emperyalist savaşı iç savaşa çevirme ve her ülkenin işçi sınıfının kendi emperyalist hükümetlerinin yenilgisini isteme” şiarını öne çıkarmamaktadırlar. İsrail'in emperyalizmin ileri karakolu ve emperyalist sistemin vurucu güçlerinden birisi olduğunu biliyoruz elbette. Peki ya İran için ne demeliyiz? İran emperyalist bir devlet midir? Bu soruya “Evet” cevabını sanırım bizim küçük-burjuva sosyalistlerimiz değil de, birbiriyle hem toplumsal hem de ekonomik açıdan ayrılan 14 farklı ülkeyi ( Rusya, İran, Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Meksika, Endonezya, Güney Kore, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Arjantin ve Türkiye) garip bir biçimde “Yeni-emperyalist ülkeler” kategorisi içine sokan MLPD'nin ( Almanya Marksist-Leninist Partisi) teorik önderi Stefan Engel verebilir...
“Ama İran netice itibariyle gerici bir devlet...” diyeceklerdir küçük-burjuva sosyalistleri. Biz de onlara şu cevabı vereceğiz: Merak etmeyin, İran'da gerici bir diktatörlüğün hüküm sürdüğünü ve bu diktatörlüğün işçileri, emekçileri, kadınları, Rojhilatlı Kürt halkını ezdiğini ve derdinin Filistin halkı olmadığını sizlerden daha iyi biliyoruz ve bu konuda size küçük bir hatırlatma yapacağız.
Lenin, 1789 Fransız Devrimi'nden 1871 Paris Komünü'ne kadarki sürede Avrupa'daki feodalizme ve mutlakiyet rejimlerine karşı verilen burjuva ulusal savaşlar üzerine şunları söylüyordu:
“... Bu savaşların başlıca içerikleri ve tarihsel anlamları, mutlakiyeti ve feodalizmi devirmek, hiç değilse bu kurumların temelini sarsmak ya da yabancı boyunduruğundan kurtulmaktı. ... Örneğin Fransa'nın verdiği devrimci savaşlar, yabancı toprakların Fransızlar tarafından yağma edilmesi ve ele geçirilmesi gibi bir unsuru da içerdiği halde, bu unsur, ihtiyar ve köleci Avrupa'daki feodalizmi ve mutlakiyeti paramparça eden bu savaşların temel tarihsel anlamını zerre kadar değiştirmemiştir. Fransa-Prusya savaşında Almanya, kuşkusuz Fransa'yı soydu ama, bu durum, gene de, milyonlarca Almanı feodal merkeziyetçilikten ve Çar ile Napoléon III gibi iki despotun zulmünden kurtaran bu savaşın temel tarihsel özelliğini değiştirmez.” (V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, s.12)
Lenin'den yaptığımız bu alıntıda iki farklı örneğin bulunmakta olduğunu görüyoruz. Birincisi, “yabancı toprakları ele geçiren ve yağma eden” Fransa, ikincisi de “soyguncu” Almanya. Feodalizme ve mutlakiyete karşı hareketin başındaki sınıf olan burjuvazi, her ne kadar soyguncu ve ilhakçı pratikler sergilemiş olsalar da, bu savaşların sonucuna göz kapamak olamazdı. Yani Fransa “soyguncu” diye feodal mutlakiyet rejimlerine karşı savaşı görmezden gelinip tarafsız kalınamazdı. Aynısı feodal mutlakiyet rejimlerine karşı “soyguncu” Almanya için de geçerliydi.
Yağmacı, soyguncu, ilhakçı olsalar da Fransız/Alman burjuvaların feodal mutlakiyet rejimlerine karşı savaşı neden önemliydi sosyalistler için? Lenin bu soruyu aynen şöyle yanıtlıyor:
“Feodalizmin, mutlakiyetin ve yabancı zulmünün devrilmesinden önce proletaryanın sosyalizm için vereceği savaşımın gelişmesi olanaksızdı. ...” (A.g.e., s.12-13)
Yani o zamanın toplumsal çelişkilerinin çözümünün ilk adımı, feodal mutlakiyet rejimlerinin yıkılmalarıydı. Bunun için ilhakçı Fransız/Alman burjuvazisinin bu rejimlere karşı savaşı nesnel olarak olumluydu. Bu savaşlar gelecekte proletaryanın sosyalizm için vereceği savaşı hazırlayacaktı.
Buraya kadar fikrimizi açabildiğimizi düşünüyoruz. Şimdi de kendi konumuza dönelim. Emperyalistler sistemin çöküşünü geciktirebilmek, emperyalist tam ilhak sürecine henüz eklemlenmemiş ülkeleri bağımlı hale getirmek ve dünya halklarının ayaklanmalarını bastırmak için 3.Dünya Savaşı’nı başlattı. Bunun sonucunda dünyanın dört bir yanında bölgesel veya vekalet savaşları ortaya çıktı. Bugün ise Filistin'de ve diğer Ortadoğu ülkelerinde savaşı başlatanlar siyonist ve emperyalist güçlerdir. Bu siyonist ve emperyalist güçlerin amacı, Ortadoğu halklarını baskı altında tutmak, bölgenin pazarını elinde tutmak, Rusya, Çin ve İran’ı dizginlemek ve İsrail’in varlığını korumaktır. İran da kendi çıkarları gereği emperyalistlerin ve siyonistlerin başlatmış olduğu bu savaşlara dahil oluyor. Oysaki İran'ın askeri güç olarak savaşa karışmasına rağmen, neticede savaşları başlatan emperyalist ve siyonist güçlerdir, İran değil. İran sermaye sınıfının savaştan bir pay almak istemesi bir gerçekliktir, ama dediğimiz gibi, İran'ın savaş reaksiyonu, emperyalistlerin ve siyonistlerin savaş saldırganlığına karşılık bir savaş reaksiyonudur. Böyle bir durumda İsrail ne ise İran da odur gibi bir çıkarım yapılamaz. Tıpkı, Ukrayna savaşında ABD ne ise Rusya da odur gibi bir çıkarımın yapılamayacağı gibi...
"Emperyalistler sistemin çöküşünü geciktirebilmek, emperyalist tam ilhak sürecine henüz eklemlenmemiş ülkeleri bağımlı hale getirmek ve dünya halklarının ayaklanmalarını bastırmak için 3.Dünya Savaşı’nı başlattı." (spot)
Bugün Filistin'de emperyalizme ve siyonizme karşı büyük bir savaş var. Bu savaşta, İsrail siyonizminden zarar gören emekçi sınıflar ve yoksul halklar bulunuyor. Bu çelişkinin çözümü, siyonist İsrail devletinin yıkılması ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını kullanmasıyla, yani özgür Filistin'i inşa etmesiyle mümkündür. Bu savaşın kazanılması için de, İran'ın İsrail'e saldırması nesnel olarak olumlu bir gelişmedir. Yani İran'ın İsrail'e saldırıları, hem Filistin halkının kurtuluşu için, hem İsrail'in dıştan ve bir o kadar da içten çökmesi için hem de emperyalist devletlerin hegemonyasının çöküşü için nesnel olarak olumlu eylemlerdir ve bu çatışmanın kendisinin ve İran’ın İsrail’e saldırması durumunun yaratacağı koşullardan devrimci komünistlerin yararlanması önemlidir. Çünkü kapitalist devletler arası savaşlar halklara acı, ölüm getirdiği kadar devrimci koşulların ortaya çıkmasına ve bu çatışmadaki taraflardan en azından birinin güçten düşmesinin önünün açacaktır.
Buraya kadar yazdıklarımızdan bizim İran övdüğümüz ya da akladığımız sonucu çıkarılmamalıdır. Biz bu yazımızda, İran'ın savaş reaksiyonunu anlatmaya çalıştık ve bu reaksiyonun nesnel olarak olumlu bir eylem olduğundan bahsettik. İran'ı öznel bir şekilde idealize etmedik. Zaten bu bilime aykırı olurdu. Yani biz, İran'ın savaş reaksiyonundaki nesnel olana vurgu yaptık. Ama bunları belirtirken İran işçi sınıfının, Rojhilat’ın ve İranlı emekçi kadınların gerçek kurtuluşunun toplumsa devrim olduğunu her fırsatta ilan edeceğiz; savaşın yaratacağı devrimci koşullardan İranlı komünistler gibi İsrailli ilerici, devrimci güçler yararlanıp kendi burjuvazilerine karşı mücadeleyi güçlendirmelidir. Bu nesnelliği anlamadığımızda, küçük-burjuva sosyalistlerinin yaptığı gibi siyasetsizlik bataklığına düşeriz.
Son olarak bir kez daha söylüyoruz: Bugün Filistin'deki savaştaki çelişkilerin çözümü, savaşı başlatan emperyalistlerin ve siyonistlerin yenilgisiyle mümkündür. Bu yenilgiyi sağlayan etkenler ister öznel etken olsun ister nesnel etken olsun her birisi, netice itibariyle olumlu etkenlerdir.
EKİM KOR
Comentarios