top of page

İNSANIN ÇOK YÖNLÜ GELİŞİM ANI: AYAKLANMA

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 19 Haz
  • 3 dakikada okunur

Olağanüstü bir dönemden geçtik. Son birkaç ay içerisinde Türkiye’nin her şehri ayaklanmalara tanık oldu. Artan yoksulluk, anti demokratik kayyum uygulamaları, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin haklarının ellerinden alınmaları ve katledilmeleri, Kürt halkının yok sayılması gibi nedenlerden ötürü insanlar ayaklandılar ve gelecekte de ayaklanacaklar. Görüldüğü üzere bu ayaklanmalar, ekonomik ve politik sebeplerden dolayı yaşanmaktadır. Engels’in belirttiği gibi “1825’ten 1867’ye kadar durmadan yinelenegelen onar yıllık durgunluk, gönenç, aşırı üretim ve bunalım dönemleri, gerçekten ömrünü tamamlamış gibi görünüyor; ama yalnızca bizi devamlı ve süreğen bir depresyonun bataklığına bırakmak için.” Yani kapitalist sistemin ekonomik krizi süreklilik kazanmıştır. Bununla beraber ekonomik kriz artık siyasi krizler doğurmaktadır. Ekonomik ve siyasi krizin yaratmış olduğu ayaklanmaların kaynağı kapitalizmin kendisidir.

İnsanlığın ilerleyişi ve gelişimi kapitalist toplumda tehdit altındadır. İçerisinde bulunduğumuz tekelci kapitalist sistem, Lenin’in belirttiği gibi “Her alanda gericilik” demektir. Burjuvazi emek sömürüsüyle, haksız savaşlarla ve doğayı acımasızca talan etmesiyle zenginliğine zenginlik katarken, toplumu uyuşturmak ve çürütmek için kendi gerici ve çürümüş fikirlerini empoze eder. Ancak burjuvazi ne yaparsa yapsın kapitalist sistemin çöküşünü engelleyemez. Kapitalist sistemin efendilerinin çöküşü engellemek için açtığı savaşlar ve aldığı finansal önlemler işe yaramamaktadır. Kapitalist sistem çöküyor ve bu artık tüm dünyada yaşanan ayaklanmalar ile kendisini gösteriyor.


Ayaklanmaların kaynağını kısaca açıkladıktan sonra konumuza dönelim.


İnsanın bilincini, içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik yapı belirler. Düşünce ve ideoloji üretim süreçlerinde, kararlarında, uygulamalarında içerisinde bulunduğu çevre önemlidir. Çünkü; insan, pratiklerini hayata geçirdiği bir sistem içerisinde bulunur ve insanın düşünce süreçlerini etkileyen ve ona sistem tarafından verilen ideolojiler, düşünceler vardır.

Günümüz insanını anlamanın yolu, onların içinde yaşadıkları ekonomik ve siyasi sistemleri anlamaktan geçer. İçerisinde bulunduğumuz ekonomik sistem kapitalizmdir. Küreselleşen kapitalist sistem, artık insanları birbirlerine yaşam standartları ve düşünce biçimleri açısından benzer hale getirmiştir. Tekelci kapitalizm tarafından yaratılan postmodern ideolojiler, bireyciliği, ötekileştirmeyi, felsefi idealizmi, gizemciliği ve umutsuzluğu kutsamaktadır. Tekelci kapitalizm, medya tekelleri ile bu postmodern düşünceleri insanlara yaymaya çalışmaktadır. İnsanlar kapitalist sistem altında gittikçe bireyselleşmeye, duyarsızlaşmaya ve ötekileştirmeye özendirilmektedir.


Oysa bireycilik gibi kapitalizmin teşvik ettiği ve özendirdiği anlayışlar toplumun gelişme dinamikleri ve toplumsallaşmış insanlıkla gerçek bir çatışma halindedir. İnsanlığın ilerleyişi ve gelişimi kapitalist toplumda tehdit altındadır.“Her alanda gericilik” anlamına gelen kapitalizm; topluma dayattığı düşünceler ve ideolojilerde bu gericiliği göstermektedir. Ancak son dönemde deneyimlediğimiz gibi insanlar ayaklanma anında kapitalizmin dar sınırlarını aşan potansiyellerini, düşüncelerini ve pratiklerini açığa çıkardılar. Ayaklanma anları kitlelerde kararlılığın, cesaretin, yaratıcılığın ve kolektif duyguların/bilincin doruğa ulaştığı anlardır. Çünkü ayaklanmaya katılan kitleler; değişir, dönüşür, bilinçlenir ve kavrar.


Ayaklanan kitleler ilk olarak kendilerini gittikçe daha da fakirleştiren, haklarını ellerinden alan ve kendilerine yaşanılamayacak bir dünya sunan kapitalist iktidarı hedef aldılar. Ayaklanan kitleler düzenin bütün kötülüklerini kendisinde cisimleştiren dinci faşist iktidarın yıkılmasını ifade eden “Hükümet istifa” ve bunun devrimci yolu olan “Kurtuluş Sokakta, Sandıkta Değil” sloganlarını ortaya attılar.


Kitleler, ayaklanma anında “birlikte hareket etmek, yoldaşını/arkadaşını korumak, birlikte düşünmek ve istişare etmek” gibi kolektif duygu ve becerilerini geliştirirler ve uygulamaya dökerler. Ayaklanma esnasında ayaklanmaya katılan ve en temel özgürlükleri için savaşan her birey bu duruma şahit olmuştur. İktidarın halk düşmanı olan ve sermayenin çıkarlarını koruyan kolluk kuvvetlerine karşı dövüşürken herkes yanındaki yoldaşını/arkadaşını korumaya özen göstermiş ve polisin eline düşenleri kurtarmaya çalışmıştır. Haksızca tutuklanan arkadaşları için kitleler nöbet tutmuş ve protestolar düzenlemişlerdir. Ayaklanma esnasında “Forumlar düzenlemek, komite toplantıları yapmak” gibi kolektif bilincin açığa çıktığı ve geleceğin sosyalist düzeninin en temel yapılarından birisi olan bu demokratik uygulamaları kitleler şimdiden deneyimlemişler ve insan bilincinin kapitalizmin dar uygulamalarını aştığını göstermişlerdir. “Konteynır yakmak, molotof ve havai fişek kullanmak” gibi mücadele araçlarını kullanmak kitlelerin yıkıcı/devrimci mücadeleye yakın olduklarının göstergeleridir. Kol kola girip TOMA’ları aşmak ve barikatları polislerle kavga ederek yıkmak gibi uzlaşmaz mücadeleler ile kitleler, daha ileri bir ekonomik ve sosyal sistem için bu iktidarı zor yoluyla alaşağı etmeye hazır olduklarını göstermişlerdir.


Ayaklanma anları birer bilinç sıçramalarıdır. Kapitalizmin propaganda ettiği ve yaymaya çalıştığı düşüncelerin çürümüşlüğünü ve geçersizliğini gösterir. İleri düzen ile gerici düzen arasındaki bir köprüdür ayaklanma zamanı.  Ayaklanma anları bize şunu göstermiştir: Kitleler her ne kadar kapitalist sistem içerisinde yaşıyorlarsa da pek çok açıdan kapitalizmin kat kat ilerisinde olan duygu ve düşüncelere sahiptirler. Bu duyguları ayaklanma sırasında kitleler, devrimciler edilgen kalsalar da açığa çıkarmışlardır. Kitlelerin bu bilinci ve pratikleri, kitlelerde biriken kapitalist sisteme olan tepkilerinin dışavurumlarıdır.


Yazımı Antonio Gramsci’nin sözleriyle bitirmek istiyorum “Kriz, tam da eskinin ölmekteyken yeninin doğamaması gerçeğinde yatmaktadır: Bu fetret döneminde, çok çeşitli türden hastalık belirtileri meydana gelir.” Gramsci burada kapitalizmin ölmekte olduğunu, devrimin henüz gerçekleşmediğini ve geç kaldığını belirtiyor. Geç kaldığımız için ve sermaye egemenliği krizi ve yığınları yönetemediği için faşizme başvuruyor. Ezilen kitlelere karşı baskıcı, gerici ve terörcü her yöntemi kullanıyor. Ancak yığınların eskisi gibi yönetilmek istemediği ve sosyo-ekonomik sorunların ve çelişkilerin yarattığı nesnel durumun, siyasal bilinç ve devrimci enerji birikiminin çok yükseldiği bu süreç tüm saldırılarını boşa düşürüyor. Şimdi bu gelişen duruma etkin müdahaleleri gerçekleştirip kitlelerin öncülüğünü kazanalım ve emeğin iktidarı mücadelesini yığınlarla buluşturalım!

Arden Hevi

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page