top of page

GENÇLİĞİN KALBİ DEVRİM İÇİN ATMALIDIR!

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 2 Şub 2023
  • 4 dakikada okunur

Vücudumuzun organlarından olan kalbi her zaman insan yaşamının vazgeçilmezi olarak biliriz değil mi? Vücudun merkezi hangi organ diye sorulduğunda hiç düşünmeden kalp cevabını veririz. Çünkü biliyoruz ki kalp atmadan yaşamımızı sürdüremeyiz. Vücudumuzda kalbimiz ne kadar önemli ise, yaşamımız için devrimci mücadele de onun kadar önemlidir. İşte tam da burada şu soruyu kendimize sormalıyız: “Fiziksel olarak hayatta olup, yüreği hiçbir ideal uğruna atmayan insanlar mı olacağız yoksa Ekim Devrimi’nin genç fedaisi, hayatını devrim için adayan Ukraynalı genç komünist Pavel Korçagin gibi mi olacağız?” Şüphesiz biz devrimci gençler bu soruya ‘Pavel Korçagin’ gibi olmalıyız yanıtını vereceğiz. Fakat sadece bu sorunun cevabını bilmek yeterli değildir. Sorunun bu biçimde cevaplanması bir bilinçtir. Ama belki da daha önemli olan şudur ki, devrimci gençlik açısından asli olan şey yaşamımızı nasıl örgütleyeceğimiz sorusuna cevap olarak öreceğimiz pratik, ideolojik, politik hattın kendisidir.

Günümüze baktığımızda çelişkilerin, çatışmaların üst üste bindiği, yoğun ve zorlu bir süreçten geçtiğimizi söyleyebiliriz. Bir yandan geleceksizlik, açlık, yoksulluk, ekonomik krizin ağır yükü, her gün temel ihtiyaçlarımıza gelen zamlar, işsizlik diğer yandan sömürü, savaş, okula gitmek mi ya da okulun ihtiyaçlarını karşılamak (yemek, barınma, okul araç gerekçelerini alma) için çalışmak mı sorusu.... ve daha nice sorun genç yaşamlarımızı çekilmez hale getiriyor. Tam da böylesi bir süreçte burjuvazi gençliğin sorunlarını çözecekmiş gibi tüm ümidi sandığa, seçime bağlamak için canhıraş çalışıyor. Seçimin tiyatrodan ibaret olduğunu bilen bizlerin aklıyla alay eder gibi dinci-faşist iktidardan burjuva muhalefetine kadar hepsi hiç gerçekleştirmeyeceği vaadler veriyor. Birileri gençlere ücretsiz, sınırsız internet vaadiyle ortaya çıkıyor, öbürü kot pantolon, kot ceket giyip genç göründüğünü düşünüp ben gençleri anlıyorum mesajı veriyor, bir diğeri güya KYK Öğrenim Kredisini sileceğini söyleyip, torpile kökten son vereceğini açıklıyor. Ancak eminiz ki her genç arkadaşım söylenen bu “ucuz vaadler”in hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini biliyor.

Bizler onların yalanlarına da, ucuz vaadlerine de kanmayacağız! Geleceğimizi nasıl mı kuracağız? Bizim olanı bizden çalanların saltanatını işçilerle, emekçilerle, kadınlarla birlikte mücadele ederek, sömürüye dayalı kapitalist sistemi yıkarak kuracağız! Ancak bu yol ile kendi geleceğimize sahip çıkabiliriz. Özetle, bizleri rezil bir geleceğin kölesi yapmak isteyenlerin karşılarına dikilerek, zafere kadar durdurak bilmeyen mücadelemizle burjuvazinin uykularını kaçıracağız! Evet, bu yazdıklarımız yazıldığı gibi kolay gerçekleşmiyor yaşam içerisinde. Fakat, başaracağımıza olan inancımız hiç eksilmesin. Çünkü yaşam bizden yana akıyor yoldaşlar!

Peki Bu Mücadele Hattını Örerken Nasıl Bir Ruh Halinde Olmamız Gerekiyor?

Şüphesiz ki, sonuna kadar kararlı bir şekilde mücadele yürütmek bu işin en başında geliyor. Elbette, mücadele içerisinde türlü zorluklarla karşılaşacağız. Belli eksikliklerimiz, hatalarımız hatta bazen yanılsamalarımız olacaktır. Ama bu hatalar, eksiklikler sadece bu sorunların üstesinden gelebilmek için var olacaktır, başka bir şey için değil. Hata yapmayı da, olası riskleri göğüslemeyi de göze alacağız, ancak böyle geliştirebiliriz kendimizi. Devrimin gelişiminin önündeki büyük engellerden tembelliğe, mücadelemizde yer vermeyerek geleceğimizi kurabileceğiz. Yüksek özveri, fedakarlık ve partizanlık ruhuyla pratikler gerçekleştirerek zaferi kazanabileceğimizi aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Özverili ve fedakar davranmadığımız sürece istediğimiz düzeye ulaşamayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Tüm bunları söylerken eleştiri, öz eleştiri kültürünün, denetim mekanizmasının önemini vurgulamadan geçmek mümkün değil. Birbirimizi eleştirmemiz, hem birey olarak hem de mücadelemiz için var olan eksikliklerimizi tamamlamamız konusunda epey önemli. Keza öz eleştiri vermek de kişinin kendini yenileyebilmesi için gereklidir ve şarttır. Kararlaştırdığımız çalışmaların ne durumda olduğunu, eksik bıraktığımız ya da hatalı olan bir durumun tespiti için denetim mekanizmasını çok güçlü ve sıkı işletmemiz gerekmektedir. Birbirimizi denetlemediğimiz sürece neyi nasıl yaptık, nereleri eksik bıraktık, nerelerde hatalı yaklaştık sorunsalları önümüze çıkacaktır.

Devrime ve sosyalizme olan inancımızın güçlü olması, aynı ideolojiye, politikaya ve örgütsel birliğe sahip olan bizlerin, tüm yoldaşlarına karşı sorumlu olduğu bilinciyle yaklaşması çalışmamızı bir bütün olarak çok olumlu etkileyecektir. Bu anlamda yoldaşlık ilişkilerimizde asla ve asla mekanik ilişkilere yer vermememiz gerekiyor. Her birimiz bir yoldaşımızın ihtiyacının ne olup olmadığını bilip, ona göre davranmasını iyi bilmelidir. Yoldaşlarımız için her şeyi yapabilmek duygusuyla yaklaşmak bizleri o sorumluluk duygusunu daha derinden hissettirmeye yarayacaktır. Tüm benliğimizle kendimizi, kolektif çalışmanın içinde nasıl var edebileceğimizi her zaman kendimize sormamız gerekiyor. Önümüzde çözülmesi gereken bir sorun varsa hiçbir yoldaşı beklemeden bu sorunu nasıl çözebilirim sorusunu kendimize dert edindiğimiz ölçüde o kolektif çalışma ruhunu yakalayabiliriz. Örgütlülük dediğimiz de bundan başka bir şey değildir. Bizler genç devrimciler olarak her şeyi kolektif düşünmeyi ve kolektif hareket etmeyi hedefleyerek varlığımızı bunun üzerinden inşa etmeliyiz. Bireyciliği, ben merkezli düşünmeyi reddetmeliyiz. Yorulmak, dinlenmek bilmeden, gençliğin devrimci mücadelesini omuzlarımızda yükseltmeyi hedeflememiz gerekiyor.

Ve aslında değinebileceğimiz birçok mesele var, fakat bu konuyu başka bir yazımızda daha geniş bir şekilde ele almamız daha iyi olacaktır. Son olarak Che’nin ölümsüzleşmesinin ardından, yoldaşlarının onun ardından söylediği sözleri alıntılayarak yazıma son vermek istiyorum. Che’nin ardından söylenenleri her defasında çok etkilenerek okuyorum. Eminim ki sizler de benimle aynı duyguları paylaşarak okuyacaksınızdır. Yoldaşları Che için ardından şöyle yazıyordu: “ Che, yetenekli ve yiğit bir lider olarak hep yanımızdaydı. Zor bir görev olduğunda ‘üzerine alır mısın?’ diye sorulmasını beklemezdi. En başta gelen belirleyici özelliklerinden biri, en tehlikeli görevler için derhal gönüllü olmakta gösterdiği yiğitlikti. Elbette ki, bu da büyük hayranlık uyandırıyordu, her zamanki hayranlığın iki katını uyandırıyordu. Bu ülkede doğmamış olan, bizimle savaşan bir asker, derin düşüncelere sahip olan bir adam, zihni kıtanın diğer taraflarında mücadele etme hayalleriyle dolu bir kişi her an tehlikeli görevleri üstlenecek kadar, hayatını sürekli tehlikeye atacak kadar kendi kaderini hiçe sayan, kendini feda eden yiğit bir savaşçıdır. Yorulmak nedir bilmeden çalıştı. Ülkemize hizmet ettiği yıllarda tek gününü bile dinlenmeye ayırmadı. Onun için tatil günü yoktu, dinlenme saati yoktu. Çalıştığı büroya bir göz atsak, gecenin çok geç saatlerine kadar okuduğunu ve çalıştığını görürdük. Çünkü, tüm sorunları ele alıp incelerdi, bıkmak, yorulmak bilmeyen bir okuyucuydu. Öğrenmeye susamışlığı hiç kesilmez, uykudan çaldığı saatleri çalışmaya, okuyup araştırmaya ayırırdı.”

Neden Che gibi olmalıyız sorusunun cevabı işte bu kadar net ve duru. Che’nin kalbi devrim için atıyordu. Biz devrimci gençliğin kalbi de tıpkı Che gibi devrim için atmalı!

Unutmayalım ki: “Devrim Biziz, Biz Devrimiz!”

ROZA


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
MARKSİZM 101: TARİHSEL MATERYALİZM

Tek cümleyle özetlemeye çalışırsak tarihsel materyalizm, Marksizm biliminin tarihsel gelişmeye uygulanmasıdır. Ancak bu yazıda tek bir...

 
 
 

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page