FELSEFENİN TEMEL İLKELERİ IV
- Sabırsızlık Zamanı
- 19 Oca 2021
- 4 dakikada okunur
Önceki üç sayımızda; bilimsel felsefe, Marksizm öncesi felsefe ve materyalizm ile idealizmin savaşı konularını ele almıştık. 17. ve 18. yüzyıllarda Fransız materyalizmini ve Rusya’da materyalizm başlıklarına değinmiştik. Bu sayımızda, 18. ve 19. yüzyıllarda Alman felsefesinde materyalizm ve idealizm savaşını ele alıyoruz.
18. ve 19. YÜZYILLARDA ALMAN FELSEFESİNDE MATERYALİZM VE İDEALİZM SAVAŞI
Bu yüzyılların başlarında Almanya, feodal düzenin egemen olduğu bir ülkeydi. Ekonomik ve siyasal geri kalmışlığı Almanya’nın siyasal ve ekonomik yönden parçalanmasının nedeni konumundaydı. Kapitalizm yeni yeni oluşmaya başlamakta ve burjuvazi de yavaş yavaş gelişmekteydi. Alman burjuvazisi korkak ve zayıf bir yapıdaydı. Siyasal ve ekonomik geriliği yüzünden siyasal iktidarı ele almak değil, kurulu düzen üzerine kendi çıkarlarına uygun değişiklikler, reformlar yapmakla yetiniyordu. Alman burjuvazisi feodalizmle uzlaşmak zorundaydı çünkü zayıflığının bilincindeydi ve devrimden korkuyordu.
18. yüzyıl Alman felsefesinde çağın en büyük düşünürleri; Kant, Hegel, Feuerbach’ın yapılarında Alman burjuvazisinin ikili yapısı, çelişkileri açıkça görülmektedir.
KANT’IN FELSEFESİ
Kant, Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biridir ve eleştirel felsefenin babası olarak bilinir. Kant başlangıçta fizik ve astronomi üzerine çalışıyordu. Daha sonra, çelişkili yapısıyla dikkat çeken felsefi öğretisini geliştirdi. Kant materyalizm ve idealizmin arasını bulmaya çalışıyor, bu iki zıt düşünceyi bir sistemde bir araya getirmek istiyordu. Aynı zamanda da materyalist görüşler öne sürüyordu: “Bizim dışımızda bir şeyler var olup, bunlar duyu organlarımızı etkileyerek bizde duyumlar yaratır” diyordu. Diğer yandan da bu şeylerin insan aklı tarafından bilinemez olduğunu vurguluyordu. Bu da idealist, bilinemezci, bir tavırdı.
Kant mantık kategorileri sistemini oluşturdu (neden ve eylem, olasılık ve gerçeklik vs.). Ve bu kavramlar aracılığıyla insanın doğanın belli yasalarını bilebileceğini söylüyordu. Lenin Kant’ın felsefesinin bu yönünü eleştirmiştir. Kant’ın “Doğa kendi yasalarını insana değil, insan kendi yasalarını uygulamaya doğayı zorlar” düşüncesinin fideist bir düşünce olduğunu kabul eder.
Kant’ın felsefesinin sağlam yanını, diyalektik düşünceleri oluşturmuştur. Çelişkiler üzerine değerli yargılamalar öne sürmüştür. Bununla beraber ona göre çelişkiler yalnızca insan aklında vardır, maddi dünyada yoktur. Örneğin akıl dünyanın sonlu olup olmadığına cevap veremez. O zaman bunun gibi cevaplanamayan soruların olması aklın nesnel dünyayı bilemeyeceğinin kanıtıdır. Kant, gerçekliğin nesnel diyalektiğini anlayamamıştır. Ona öre akıl Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu hakkındaki soruları da cevaplayamaz, bu inan alanının işidir. Ve böylece Kant, bilimi sınırlama ve dini destekleme aşamasına varmıştır.
Çelişkilerine ve darlığına rağmen Kant’ın felsefesi felsefi düşüncenin önemli bir doruğudur. Felsefenin gelişimine olumlu bir etki yapmış ve günümüze kadar kullanmıştır.
HEGEL’İN İDEALİST DİYALEKTİĞİ
Hegel Alman felsefesinin diğer bir önemli ismidir. Hegel Kant’ı sübjektif idealizminden ve bilinemezciliğinden ötürü eleştirmiştir. Ama eleştirisi nesnel idealizme dayanıyordu. Hegel’e göre dünya insan dışı bir varlığın yaratışıyla meydana gelmiştir. “Gerçek olan her şey sağlamlığı ölçüsünde düşüncedir, sağlamlığını düşünceye borçludur ve düşünce ile sağlamdır.” diye yazıyordu Hegel.
Ona göre düşünce önce kendi kendine gelişir ve gelişmesinin belli bir anında tüm nesne ve olgulara hayat verir. Daha sonra da düşünce insan toplumunu meydana getirir. Tarih bu mutlak düşünceyi bilmeyi sağlayan süreci temsil eder. Hegel’e göre mutlak düşünceyi bilme süreci felsefi gelişimin doruğu olarak kabul ettiği kendi felsefesinde son buluyordu.
Hegel düşünce gelişiminin diyalektik yasalarını oluşturdu. Hegel’in diyalektiği felsefi düşüncenin çok önemli bir kazancı olmakla beraber, önemli yanlışlıklar içeriyordu. Temel yanlışlığı idealizmindeydi. Hegel’e göre diyalektik yasalarıyla düzenlenen gelişmeye bağlı olan şeyler maddi dünyanın nesneleri ve olguları değil, fakat onların biçimini alan düşüncedir sadece.
Hegel’in aynı zamanda gelişim süreci üstüne de dar bir kavramı vardı. Ona göre doğa zaman içinde gelişmez sadece mekan içinde yayılır. Toplum gelişimini yalnız geçmişte görüyordu. Çağının Prusya burjuva monarşisini sosyal gelişimin sınırı olarak düşünmekteydi ve Hegel aynı zamanda toplumda var olan çelişkilerin savaşla değil uzlaşarak çözüme ulaşacağına inanıyordu. Hegel, böylece, felsefesinden son derece muhafazakar sonuçlar çıkarıyordu. Halkları birbirine kırdıran savaşları haklı buluyor, daha sonra emperyalizmin gerici ideologları tarafından ele alınacak aşırı milliyetçi düşünceleri ileri sürüyordu.
Marx ve Engels, Hegel’in doğa ve toplumu mutlak düşüncenin varoluş biçimleri olarak kabul eden idealist sistemiyle diyaleektik metodu arasındaki çelişkiyi ortaya çıkardılar. Hegel’i idealizmi için şiddetle eleştirirlerken diyalektiğine büyük değer verdiler. Marx ve Engels Hegel’den aldıkları bu diyalektiği idealizmden arındırdıktan sonra Tarihi ve Diyalektik materyalizmin oluşmasında ‘rasyonel çekirdek’ olarak görüyorlardı.
FEUERBACH’İN MATERYALİZMİ
Klasik Alman felsefesinin son büyük temsilcisi Feuerbach’dır. Feuerbach 18.yy’nin sonunda ve 19.yy’nin başında hüküm süren idealizme karşı savaşmıştır. Onun en büyük başarısı materyalizmi büyük ölçüde onarmasıdır. İdealizmi ve dini yadsıyarak felsefenin sadece düşünce çerçevesinde kalmamasının gerektiğini ve felsefenin asıl amacının doğayı ve insanı incelemek olduğunu ileri sürmüştür. Doğa, insanın dışında vardır. Bir ilk varlık, başlangıç olup türevsizdir, geldiği bir yer yoktur. İnsan ise doğanın bir parçası, onun uzun gelişiminin bir ürünüdür. Feuerbach’a göre bilinç doğadan önce gelmez, onu yansıtır. Madde, doğa bilinebilirdir, insan onları bütün duyumlarıyla algılar.
Feuerbach materyalizmi kendinden önceki 17-18. yy materyalizmi kadar mekanik değildir. Yani doğada yalnızca mekanik süreçleri değil daha çoğunu görüyordu. Örneğin “Canlı maddelerin belirişinde temel rolü kimyasal değişiklikler oynamıştır.” diyordu.
Feuerbach doğayı hareket halinde incelemeye çalışsa da felsefesi metafizik materyalizm çerçevesinden çıkamamıştır. Hegel’in diyalektiğini yadsıyor ve nesnel dünyanın çelişkilerini tanımayarak bunların sadece düşüncede olduğunu öne sürüyordu. Marksizm öncesi düşünürler gibi Feuerbach’ın da toplum gelişimi üzerine idealist bir kavramı vardı.
Feuerbach’ın felsefesi gerçekten bilimsel bir dünya kavramının oluşturulmasında çok etkili olmuştur. Onun felsefesinin içerdiği materyalist düşünceler Marx ve Engels’in Diyalektik ve Tarihi Materyalizmi geliştirmelerinde önemli bir katkı sağlamıştır
Böylece 18. ve 19. Yüzyılların klasik Alman felsefesi bilimsel bir dünya kavramının oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. Klasik Alman felsefesi Marksist felsefenin doğuşunun doğrudan teorik kaynağı olmuştur, Marx Hegel’in diyalektiğiyle Feuerbach’ın materyalizmini birleştirerek ve geliştirerek Tarsihsel Diyalektik Materyalizm’i oluşturmuştur.
Antakya Fanzin Ekibi
Comments