
EYLEMLER SÜRECİNDE GENÇLİK İÇERİSİNDEKİ SİYASAL GRUPLARIN ÇATIŞMASI ÜZERİNE
- Sabırsızlık Zamanı
- 19 Haz
- 4 dakikada okunur
19 Mart'ta İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından başlayan eylemler iktidar sorununda somutlaşan bir halk başkaldırısına dönüştü. Tekelci kapitalizm altında geleceğini göremeyen ve her geçen gün giderek artan yoksulluğun derin sarmalında boğuşan tüm toplumsal kesimler bu başkaldırının birer parçası oldu. Yıllardır faşizmin baskısı altında insani hakları sınırlanan, nefes alamayan kitleler bu ayaklanma sayesinde faşizmin baskı politikalarını yıkarak nefes aldı. İktidarın 2013 Gezi Ayaklanmasından bu yana eğitim, medya ve faşist yayınlar eliyle yarattığı faşist politikanın algıları birkaç gün içerisinde yerle bir oldu. Eylemlerde polislerle çatışan kitleler, Berkin Elvan'ın faşizm tarafından katledilen bir çocuk olduğunu oransız şiddetle, biber gazıyla, gözaltında işkenceyle karşılaştığında öğrendi. Devletin, polisin kutsallığı yıkılırken yerini halkın meşru mücadelesinin kutsallığının yükselişine bıraktı. Toplumun örgütlenme üzerindeki algıları, örgütlü mücadelenin en yakıcı ihtiyaç olduğu anda, devrimcilerin barikatın en önündeki uzlaşmaz mücadelesiyle kırıldı.
Bu kazanımların ve sürecin kendi yıkımına doğru gideceğini gören faşizm; çözümü süreci ileri götürmeye çalışan devrimci ve demokratları gözaltı ve tutuklamalarla alanlardan koparmakta, faşist örgüt ve gruplarının provokasyonlarla eylemleri politik amacından saptırmakta ve kitleyi bölmekte buldu. Zaten birçok siyasal grubun ve toplumsal kesimin bileşiminden oluşan kitleler faşist provokasyonlar bölündü. 19 Mart'tan bu yana asıl olarak öğrenci gençliğin itici gücü olduğu ve kadınların, LGBTİ+'ların, emekçilerin ve küçük mülk sahibi orta kesimin dahil olduğu eylemler; birçok farklı siyasal grubun dahil olduğu bir birleşmenin eseri oldu. Her şehrin kendi özgül koşullarına göre şekillenen eylemler birçok ilde siyasal gruplar arasında faşistlerin devrimci güçlere yönelik fiziki çatışmasıyla sürerken bazı illerde ise bu çatışma politik provokasyonlarla sınırlı kaldı. Bu siyasal grupları kaba bir şekilde devrimciler, karşı-devrimciler ve bağımsız (eylemlerin öncülüğünün yönlendirmesiyle şekillenecek olan) gruplar olarak somutlayabiliriz. Daha eylemlerin ilk gününden itibaren “isyan, devrim, özgürlük!” ve “hükümet istifa!” sloganlarının yükseldiği eylemler İstanbul'da Taksim, diğer illerde “valiliğe!” hedefiyle büyüdü ve sertleşti. Gezi ayaklanmasının tekrarlandığını, tarihin tekerrür ettiğini öne süren dar kafalılara nazaran kapitalizm daha bilinçli ve hazırlıklı, kitleler ilk günden devrim ve iktidar hedefi ile mücadele edecek kadar bilinçliydi. Gezi'den daha sert bir ayaklanmanın ortaya çıktığı, henüz aynı şiddet yoğunluğuna ulaşmasa da bu yoğunluğun Gezi'yi katbekat aşacağı aşikar.
İşte bu politik temeller üzerinde şekillenen, halkın en geniş kesiminin kabullendiği bu asgari politika Kemalizmin siyasal etkisinin estiği bu kitleleri zorunlu bir şekilde devrimci dönüşüme uğrattı. İdeolojisinden, politik görüşünden bağımsız bir şekilde devrimci pratik sergileyen kitleler Kemalizmin; taleplerini, özlemlerini ve kitlelerin birliğini sağlayamayacağını görmüş oldu. Süreç boyunca Kemalizmin görünür olduğu bu eylemlerde devrimci ve karşı-devrimci saflar giderek netleşerek kitlenin Kemalizimden kopuşunun önünü açtı. Kimi gruplar Kemalizmin devrimci ilkesini halk devrimi için kopararak bu ilke ile Kemalizmi benimsedi. Kimi gruplar ise milliyetçilik ilkesi ile süreci faşizmin yıllardır yaptığı "vatan, millet, sakarya" gösterilerine dönüştürmeye çalıştığı için Kemalizmi benimsedi. Kemalizmin bir dünya görüşünden yoksun oluşu ve ilkelerinin soyut ve muğlak oluşu birçok farklı siyasal gruptan insanı bir araya getirdiği gibi bu birlik içerisindeki çelişki de kitlelerin Kemalizmden kopuşunun zorunlu getirisi oldu. Faşizmin ve faşist grupların yıllardır beslendiği milliyetçilik/ırkçılık bu süreçte eylemlere dahil olan Kürt, Arap ve yabancı öğrencileri, halkları eylemlerden çekilmeye iterken, devrimci gruplar ise halkların mücadele birliğini oluşturma çağrılarıyla hareketi ileriye taşımak için mücadele etti. Bilinçli devrimci öncülerin mücadelesi kemalizmin muğlaklığı altında etkisiz ve faşist furyanın sarmalına sarılmayan kitleleri devrimci saflara çekerken, iktidarın her zaman can suyu olan sözde "muhalif" aslında faşist parti ve gruplar ise eylemleri politik amacından saptırmak için tüm yollara başvurdu. Hükümetin istifası talebinin yerini küfürlü sloganlara kadar indirgemeye çalışan bu faşist kitleler küfürlü sloganlarla işçi-emekçi ailelerin, Kürt halkının, kadınların ve LGBT+'ların sürece dair güvenini yok ederken, devleti arkasına alarak devrimcilere yönelik fiziki saldırılarla kitleyi devrimcilerden, devrimci öncüyü kitlelerden koparmaya çalıştı.
Peki bu birliği bozan neydi?
Herkes kitleselliğin sayılamazlığından ve zafer işareti ile bozkurt işaretinin aynı kitlenin içerisinde olmasından, bu kırılgan "kardeşlikten" memnundu. Kimse kitlenin bölünmesini istemezdi.
Başta söylediğimiz gibi bu hareketi geziden ayıran, yoğunlukta öğrencilerin olduğu bir hareket olmasından geliyor. Toplumun farklı kesimlerinin bir toplamından oluşan öğrenci kitlesinin bu tarz bir birlik oluşturması mümkün olmadığı gibi gerçekçi de değildir. Örneğin; kraldan çok kralcı bir köle, kölelerin çıkarlarını temsil edebilir mi? Bir taraf krallık içerisindeki kavganın istediği gibi gitmemesinden memnuniyetsizken, diğer taraf köleliğin zincirlerinden memuniyetsizse; krallığın karşısındalar diye bu iki kölenin çıkarlarının aynı olduğunu düşünmek yalnızca hayalciliğin etkisine kapılmak olur. Biz kitlenini bölündüğü düşüncesine katılmıyoruz. Öğrenci kiteleri zaten yıllardır kendi içerisinde birçok siyasal gruba bölünmüştü. Bugün yaşanan durumda ise kitle geçmişin görünmez prangalarını yıkarak saflarını seçiyor ve birleşiyor: Devrimci ve karşı-devrimci olmak üzere. Bu süreçte bizlere düşen görev ise devrimci birliğin genişletilmesi, bilinçli öncü öğrencilerin örgütlenmesi ve öğrenci kitlelerine devrimci şiar ve sloganların götürülmesidir. Tarihin tekerrür ettiğini sanan bir çok sol-sosyalist parti bu süreci amaçsız, kitleyi bilinçsiz olarak tahlil ederek kendi dar-grupçu çıkarlarını ötesinde pratik sergilemediği gibi ayaklanan kitlelerin peşinden sürüklendi. Oysaki devrimci iktidar hedefi olduğunu iddia eden birçok partinin yıllardır söyle(ye)mediği, yapamadığını yaparak kitleler kendiliğinden devletin iktidar organlarına, bankalara ve tekelleşmiş mağazalara yöneldi.
Birçok düşüncenin aksine eylemlerin yoğunluğunun azalması bu sürecin sönümlendiği anlamına gelmiyor. Bu daha başlangıç demeyi bilmek gerekiyor. Bu ayaklanmayı başlatan koşullar hala sürüyor, kitlelerin mücadele ettiği demokratik halk iktidarı hedefi hala ulaşılmayı bekliyor. Tüm toplumu işçilerle birlikte sokağa dökecek bir ayaklanma tek bir kıvılcıma bakıyor. Devrimci öğrenciler ve güçler şimdi daha sert bir ayaklanmaya hazırlanıyor.
Hareket sönümlenmedi ve yenilmedi. Kazanımlar alarak ileriye doğru gidiyor. Devrimci öğrenciler şimdi daha fazla birlik olmaya, Türk ve Kürt halkının mücadele birliğini örgütlemeye, devrimci şiar ve sloganları öne çıkarmaya!
T. Uğur Özgür
Kommentare