top of page

DÜNYADA ve YAŞADIĞIMIZ TOPRAKLARDA GENÇLİK HAREKETİNE BİR BAKIŞ

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 10 May 2024
  • 4 dakikada okunur

İkinci emperyalist paylaşım savaşından zaferle çıkan sosyalizm, tüm dünyada kapitalizmin çöküşünü hızlandırmış ve emekçi halkların sosyalizm kavgasını fitillemişti. Sosyalizmin zaferi aynı zamanda tüm dünya proletaryasına güç vermiş ve daha sonrasında komünist hareket Sovyetler Birliği’nden aldığı destekle kendi ülkesindeki mücadeleye daha sağlam adımlarla girişmişti. Emperyalist savaşın ekonomik yıkımının ardından ekonomik krizlerin baş gösterdiği açlık ve sefalet dünyanın birçok yerinde emekçi halkların ayaklanması ve anti-kapitalist eylemliliklerle sonuçlanmıştı. Emperyalist-kapitalist sistemin varoluş krizi olarak da adlandıracağımız bu sürecin ardından burjuva cephe, NATO olarak duyduğumuz Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü olarak adlandıracağımız birliği kurarak “özgürlük” adı altında işçi sınıfının zaferine yani Sovyetlere karşı bir kuşatma ve Sovyetleri çökertme örgütü kurdular. Bu örgüt, Kuzey Atlantik ülkelerinde güvenliği sağlamak bahanesiyle, sosyalizmin sarsıcı başarılarından sermayesini koruma ve işçi sınıfına karşı bir bastırma hareketi olarak kurulmuştur. Günümüze baktığımızda ise Kuzey Atlantik ülkelerini aşmış, tüm dünyada emperyalist ülkelerin işçi sınıfına karşı geniş bir terör örgütü olarak varlığını sürdürüyor.

Sovyetlere karşı 60’lı yıllarda girişilen ve bugün birçoğumuzun soğuk savaş olarak duymuş olduğu emperyalist savaş, sanılanın aksine, sınıf savaşımının en topyekûn boyutlara ulaştığı ve hiç olmadığı kadar sıcak bir savaştı. Emperyalizmin kalesi denilen ABD’nin yanı başında doğmuş olan Küba Devrimi küçücük bir adada emperyalizmin tüm saldırganlığına karşı direnirken yine emperyalizmin yüz binlerce kişilik ordularına karşı müthiş bir halk savaşıyla sosyalizm bayrağını göklere çeken Vietnam proletaryasının mücadelesi bu savaşın sıcaklığının büyük göstergeleriydi. Böyle bir atmosferde bulunan emekçi halklar ekonomik krizlere karşı ayaklanırken Sovyetlerin, Küba’nın ve Vietnam’ın zaferlerinden güç alıyordu. İşte 68 hareketi olarak adlandırdığımız proleter iç savaşlar böyle bir sürecin ürünü olarak ortaya çıktı. Lenin’in “ayaklanmanın dinamik ve itici gücü” olarak adlandırdığı gençlik ise, 68 hareketinde ortaya çıkan proleter iç savaşlarda ayaklanmanın öncü gücü olarak rol aldı. Bu hareket Fransa, Hollanda, Almanya gibi Avrupa’nın pek çok emperyalist ve kapitalist ülkelerinde öğrenci hareketinin örgütlülüğünü, öğrencilerin üniversite işgallerini, işçi sınıfıyla ortak bir hatta mücadele etmesini sağlarken; Latin Amerika ülkelerinde yine öğrenci ve işçi gençliğin öncülüğünde zor yoluna dayanan devrimci örgütlerin kuruluşu ve zor eylemlerinin kapitalizmin yıkılışına yani devrimine varan eylemleriyle sonuçlandı.

"1 Mayıs’ta, işçi sınıfının birlik, mücadele ve zafer gününde; gençliğin atılgan ruhuyla, sorunlarımızın kaynağı tekelci kapitalist devlete karşı ayaklanma ve isyan bilinciyle bulunduğumuz yerlerde sokağa, alanlara çıkma sorumluluğu bekliyor." (spot)

Bu hareketin bu topraklara yansıması ise elbette ki ülkede bulunan koşulları da içererek gelmişti. 60 darbesi sonrası Türkiye burjuvazisinin yerli sanayiyi emperyalizme peşkeş çekmesi ve ekonomik tam ilhakın gerçekleşmesi ülkedeki ekonomik krizi hızlandırmış ve 68 hareketinin dünyadaki pratik yansıması ülkemizde sınıf çelişkilerini görünür hale getirmiştir. Bu görünür hale gelme durumu işçilerin sınıf hareketinin ileri çıkmasından başka bir şey değildir. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun kapatılmasına yönelik meclis yasası, Türkiye’de kapitalizmin bu hareketi bastırmak amacıyla öne çıkan ilk faaliyeti olmuştur. Bu yasanın meclisten geçmesi ise sanılanın aksine işçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran ayaklanmasıyla cevaplanmıştır. Aynı süreç üniversitelerde öne çıkan demokratik üniversite anlayışı ve bunu sağlayacak mücadele pratiklerini de yaratmıştır. Sosyalist anlayışın öğrenci hareketi içerisinde yaygın oluşu demokratik öğrenci mücadelesinin işçi sınıfıyla organik bağlarla yürümesini de gerekli kılıyordu. Ve bu büyüyen öğrenci gençlik hareketi aynı şekilde gelişen sınıf hareketi ile birlikte ilerledi. Devrimimizin önderlerini de bu süreç ortaya çıkardı. Denizlerin, Mahirlerin bu süreçte Marksizm’le ve bilimsel sosyalizmle yol yürüme kararı bu sürecin getirilerindendir.

Dönemin devrimci partisi olarak görülen TİP ve bu partinin temsil ettiği reformist politikalarla devrime ulaşılamayacağı anlayışı ile okul kampüslerinden işçi grevlerine, oradan yoksul köylülüğün toprak işgallerine ve Filistin'e gerilla eğitimine uzanan bir yol çizdiler. Açtıkları bu yol ile bu toprakların yalnızca gençlik önderi değil, devrim ve sosyalizm mücadelesinin önderi oldular. Buradan dağlara ve bu toprakların ilk gerilla mücadelesine giden yolu açtılar. 70’ler işte bu önderlerin açtığı yolda onların bayrağını daha da yükseğe çekmek için harekete ve geçti hem işçi sınıfı ve köylülük hem de öğrenci gençlik dev kütlesi ile sokakları, eylem alanlarını, okulları, kampüsleri bu savaşın meydanı haline getirdiler.

12 Eylül ile birlikte ortada olan bu devrimci atmosfer yerini ağır bir yenilgiye bıraktı. Böylece bu ülkede faşizm kurumsallaştı ve artık tepeden tırnağa bütün kurumları ile faşist bir mekanizma halini aldı. Bu yenilgiyi ve konuyu elbette ki daha uzun uzadıya tartışmak gerekir, ama bugünkü çalışmamızın asıl konusu bu değildir.

"Denizler ve Mahirler TİP ve bu partinin temsil ettiği reformist politikalarla devrime ulaşılamayacağı anlayışı ile okul kampüslerinden işçi grevlerine, oradan yoksul köylülüğün toprak işgallerine ve Filistin'e gerilla eğitimine uzanan bir yol çizdiler." (spot)

Uzun bir süre devam edecek sessizlik, faşist baskı ve saldırganlık yılları yaşandı; devrimci ilerici her adım saldırıya uğradı. Bu ortamı değiştiren 89 bahar eylemlilikleri olarak bilinse de 80’lerin ortalarında yine öğrenci gençliğin çeşitli eylemsellikleri ile bu faşist baskı ortamı esnetilmişti.

90’lara gelindiğinde artık gençlik hareketi hemen bütün üniversitelerde örgütlü bir hal almıştı, çeşitli öğrenci dernekleri ve birlikleri kurulmuştu; aynı dönemde sınıf hareketi ise yeniden yükselişe geçmişti ve bu kez başını memur eylemleri çekiyordu. Buradan da anlıyoruz ki, aslında bizde sınıf hareketi ile gençlik hareketi birbirlerine kopmaz bağlarla bağlı.

Şimdi gelelim günümüz gençlik hareketinin durumuna, günümüzde gençliğin gerçekten örgütlü bir mücadele yürüttüğünü söyleyemeyiz. Örgütlenme ve mücadele etme faşist devletin uzun yıllardır sürdürdüğü baskı ve kara propagandalar sonucu bir etki bıraktı ve bu ortamda gelişen büyüyen gençlik doğal olarak bu propagandalardan etkilendi. Böylece örgütlülüğü benimseyemedi. Ancak bunlara rağmen bir ayaklanma yaşandı bu dönemde, evet bizler gezi ayaklanmasının gençleri olamadık ama onun gezinin çocukları olduk, derslerini öğrendik ve bununla yetiştik. Yeni gezileri yaratacak olan da bizim mücadelemizdir. Boğaziçi eylemlilikleri gençliğin apolitik olduğu gezi sonrası geri çekildiği gibi tanımlamaların ne kadar yanlış olduğunu gösterdi. Boğaziçi’ne atanan kayyum rektör ilk değildi, daha öncesinde pek çok üniversiteye aynı şekilde kayyumlar atanmıştı, Kürdistan'da belediyelere kayyumlar atanmıştı. Bu anlayış Boğaziçi eylemlerinin toplum tarafından sahiplenilerek yalnızca bu okulun sınırları ile kalmamasını sokaklara ülkenin hemen her yerine yayılmasını sağladı. Pek çok şehirde ve okulda öğrenci dayanışmaları kuruldu.

Başta da söylediğimiz gibi toplumsal kesimler içerisindeki militan yaratıcı ve yenilikçi rolü sebebi ile gençliğin devrimci saflarda aldığı yer oldukça önemlidir. Bunu bilen faşist devlet gençliğin üzerinde özel olarak baskı uygulamakta. Devrimci örgütlü mücadeleden uzaklaştırma ve pasifize etmeye çalışıyor. Gençliğin örgütlülüğü ise tam olarak tarif ettiğimiz gibi devrimci örgütlerde bu örgütlerin militanları, kadroları olarak vücut bulmasa da, gençlik örgütsüzdür demek de süreci yanlış yorumlamak olacaktır; çünkü gençlik devamlı olarak eylemsellikler ile yüzünü sokağa dönmektedir. Devrime giden süreçte bizler işsizlik, niteliksiz eğitim, barınma sorunları, dinci gericiliğin baskıları ile kıskaca alınmaya çalışılıyoruz. Bu kıskaçtan çıkmanın yolu ise biz gençlerin örgütlü, birleşik, devrimci mücadelesidir!


Harun Karayel

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
MARKSİZM 101: TARİHSEL MATERYALİZM

Tek cümleyle özetlemeye çalışırsak tarihsel materyalizm, Marksizm biliminin tarihsel gelişmeye uygulanmasıdır. Ancak bu yazıda tek bir...

 
 
 

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page