Dokunalım, Yıkılsınlar!
- Sabırsızlık Zamanı
- 16 Ara 2020
- 3 dakikada okunur
Bu yazıda “şiddet” kavramı üzerinde duracağız. Bir kavram üzerine yazılırken genelde o kavramın tanımından yola çıkılır. Biz kadınlar ise şiddeti tanımak için bir tanıma ihtiyaç duymuyoruz bile. Öyle ki kadın kelimesinin yanında en çok kullanılan kavramlardan biridir bu topraklarda “şiddet”. Bu yüzden bu kavramı kadın kavramı kadın sorunuyla ve toplumsal boyutuyla ele alacağız.
Şiddet gerek fiziksel boyutuyla, gerekse psikolojik boyutuyla yaşamımızın her safhasında tanık olduğumuz ve yaşadığımız bir olgu. Daha doğduğumuz anda “küçük bayanların” rengi olan pembelere büründürülüyoruz. Büyürken hanımefendi olmayı, bacaklarımızı kapatarak oturmayı, çok fazla konuşmamayı öğreniyoruz. Kızını dövmeyen dizini dövermiş. Bu yüzden bize öğütlendiği gibi davranmadığımızda gülünç duruma düşürmek, hakaret etmek öğüt vericilerin hakkı oluyor. Genç kızlığa adım atarken evde annemizin “asli görevi” olan temizlik ve yemek pişirme gibi görevleri ondan devralmaya, babamıza ve varsa erkek kardeşlerimize hizmet etmeye başlıyoruz. Erkek kardeşlerimiz tabii ki bu işlerin bir parçası değil, onlar ailenin geleceğini temsil ediyorlar. Ee, beş kız bir oğlanın yerini tutar mı, oğlansız evde duman tüter mi... Orta okulu bitirip liseye geçiyoruz, bir yıl sonra görüşemediğimiz orta okul arkadaşlarımızı yolda kucaklarında bebekleriyle görmeye başlıyoruz. Okumayı tercih etmemişler, bu yüzden evlendirilmişler. Ee, aileleleri turşularını mı kuracaktı, hem kız evde olsa da elden sayılır. Liseyi bitirip üniversiteye hazırlandığımız dönemlerde aile büyüklerimiz hangi mesleği seçeceğimiz konusunda bizden yardımlarını esirgemiyor. Öğretmenlik mesela, öğretmen olalım, ev işlerine de zaman ayırabiliriz, çocuğumuza da zaman ayırabiliriz, hem iki ay tatili var, tam kadın mesleği. Mesleğimizi elimize alıp, evlenip çocuk yaparız. Çocuk şart, çocuksuz kadın meyvesiz ağaca benzer. Bu sözleri çoğu kadın onlarca kez duymuştur. Üniversite dönemine gelene kadar bu örneklerden yüzlercesini yaşıyor, duygusal anlamda bastırılarak, ikincil görülerek büyüyoruz. Eğer emekçi ailelerden geliyorsak çoğumuz üniversite okurken aynı zamanda geçinebilmek için çalışıyoruz. İş başvurusu yaparken biz kadınlar için konulan kriterlerden bazıları: Boyumuzun 172 üstü olması, ayak numaramızın 37 olması, kişisel bakımımıza önem vermemiz (dikkat çekici makyaj yapmamız) ve özenli (vücudumuzu güzel gösterecek kıyafetler) giyinmemiz...
Bunların dışında, kimimiz baba dediği, abi dediği, erkek arkadaş dediği, eş dediği insanlardan fiziksel şiddet de görüyor, kimimiz bu insanlar tarafından tacize ve tecavüze uğruyor ve hatta öldürülüyoruz. Ya öldürülüyoruz, ya da intihara sürükleniyoruz. Ama bunu yapan insanlar mahkemeler önünde her türlü ceza indiriminden yararlanıyor ve hatta salıveriliyorlar. Mahkeme salonlarında giydiğimiz kıyafetten, hangi saatte dışarı çıktığımızdan, bekaretimizden söz ediliyor. Biz kadınlar sırf insanca yaşamak istediğimiz için bize karşı işledikleri suçların azmettiricisi oluyoruz. Ee, dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek yanaşmaz, kadın erkeğin şeytanıdır!
Kadınlar olarak karşı karşıya kaldığımız şiddet yalnızca erkek şiddeti değil, çok yakıcı olmakla birlikte sorunlarımız cinsiyet sorunundan ibaret değil. Çalışan kadınların iş yerlerinde yaşadıklarına baktığımızda taciz, yıldırma, zorbalık çıkıyor karşımıza. İş yerlerinde kadın-erkek fark etmeksizin işçiler olarak patronlar tarafından aşağılanıyoruz, yoğun emek sömürüsüne maruz kalıyoruz, eziliyoruz. Ama biz kadınlar olarak iki kere eziliyoruz, yeri geliyor cinsel boyutta tacize uğruyoruz, yeri geliyor kriz dönemlerinde ilk biz gözden çıkarılıyoruz. Yakın zamanda pandemi koşullarından dolayı bunları birebir yaşadık. Pandemiyle birlikte katlanarak artan ekonomik kriz toplumu daha büyük bir yıkıma ve sefalete sürüklerken biz de elbette bundan payımızı aldık. Ücretsiz izne çıkarılanlar, işten çıkarılanlar ilk biz olduk. Toplumun emekçi kesimleri nasıl ev geçindirecekleri düşünülmeksizin pandemi yüzünden evde kalmaya mahkum edilirken aynı zamanda fabrikalarda işçiler pandemiye rağmen çalıştırılmaya devam edildi, birçok işçiye ve dolayısıyla ailesine covid-19 bulaştı, birçok işçi yaşamını yitirdi. Bu bize çürümüş kapitalizmin ikiyüzlülüğünü bir kez daha gösterdi. Pandemi koşullarında geçirdiğimiz bu yılda iktidar kadın cinayetlerinin yılbaşından beri yüzde yirmi dokuz oranında azaldığını söylerken, dokuz ayda tam 369 kadın öldürüldü ve bu sayı durmadan artıyor. Dinci faşist iktidarın söylemlerine şaşırmamak lazım, zira onlara göre ekonomi de durmadan şahlanıyor.
Biz kadınlar artık kadın mücadelesinden bahsederken hedef tahtasına neyin konulacağını iyi biliyoruz. Bunu mahkeme salonlarında tecavüzün, cinayetin örtbas edilmeye çalışıldığını gördüğümüzden biliyoruz. Katillerin değil onlara ve onların koruyucularına karşı yaşamını savunmak için sokakları dolduranların gözaltına alınmasından, işkence görmesinden, tutuklanmasından biliyoruz. Her türlü hak arayışında kadınları işkenceyle göz altına alan kadın polislerden biliyoruz. Dinci faşist iktidarın hiç uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekten bahsetmesinden biliyoruz. Bugün kadın erkek fark etmeksizin işçilerin karşısında sermaye sınıfının çıkarlarına yönelik torba yasalar çıkarmaya çalışmalarından biliyoruz.
Yaşanan onca şiddet, taciz, onca cinayet tek tek faillerin psikolojik durumlarıyla açıklanamaz. Bunların her biri daha büyük çerçevede daha geniş bir çelişkinin tezahürüdür. Kadın sorununa gerçek bir çözüm arıyorsak, onu hangi mücadelenin bağlamında büyüteceğimiz önemli. Toplumda insan ilişkilerini bu denli yoz, yüzeysel, bencil hale getiren, ırkçılığı, cinsiyetçiliği, homofobiyi körükleyen kapitalist sistemin kendisine nişan alınmadan kadın sorununun gerçek çözümünün de ıskalanacağını söyleyebiliriz. Kapitalizmin uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin artık sistemi dokunsak yıkılacak hale getirdiği bu dönemde işçi sınıfının sermaye sınıfının egemenliğine son verme mücadelesinin bir parçası olmaktan başka hiçbir yol bizi kadınları sözünü ettiğimiz gerçek çözüme ulaştırmayacak. Bu yüzden, DOKUNALIM, YIKILSINLAR!
Comments