DENİZLERİN YOLUNDA ZAFERE KADAR DEVRİM!
- Sabırsızlık Zamanı
- 3 May 2021
- 4 dakikada okunur
“Yenilirsem bir daha denerim, ama Batista yenilirse işi biter” demişti Fidel. İşte devrim neferi, devrim öncüsü olmak böyle bir şeydi. Tıpkı Denizler gibi inançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranları, var olduğundan beri tanır dünyamız.
12 Mart faşist darbesi ile başlayan dönem yaşadığımız toprakların üstündeki karanlığı daha da koyulaştırmıştı. Özellikle 1960’lı yılların ortalarından sonra giderek yaygınlaşan ekonomik, toplumsal ve siyasal kriz emekçi sınıflarda ve gençlikte ciddi bir rahatsızlık yaratırken, sermaye sınıfı yükselen mücadelenin önünü alabilmek için saldırılarını yoğunlaştırmıştı. 71 darbesi ile tutuklamalar, öldürülmeler, işkenceler günlük hal almış. Cuntacılar devrimimizin önderlerini idamla yargılamaktaydı. Mahirler Kızıldere’de Denizlerin idamını engellemek için giriştikleri eylemde katledilmiş, Sinanlar Nurhaklar’da kuşatılıp öldürülmüş, Deniz, Yusuf ve Hüseyin ise idamla yargılanmaktaydı. Bu sürece gelene kadar gelin Denizlerin yolculuğuna birlikte bakalım.
Denizin lise yıllarında mahalleden arkadaşı olan Nurettin Demirdöven, o dönemle ilgili olarak şunları söylüyor. “Denizle en büyük zevkimiz, Selimiye’den başlayıp Moda burnuna kadar konuşa konuşa, tartışa tartışa gezmek ve daha sonra geri dönerek eve gitmekti. Bazen ben onu bazen de o beni bulurdu. Ev giriş katında, benim kaldığım oda da, yola bakan kısmındaydı. Deniz, bakarsın gelmiş, pencereye vurup “Haydi, gidip gezelim” diye işaret ediyor. Bir yerde oturup kalkmaktansa daha çok gezmekten hoşlanırdık. Bazen yürüyüşe Çamlıca Tepesi’ne çıkardık. Orada da ben, Deniz, Erim, ara sıra balıkçı İsmail katılır, gidip piknik yapardık. Para durumumuza göre şarap, peynir, salam alır 3-4 saat eğlenirdik. Bazen paramız çok olunca boğazda bulunan lokantalara gider balık yerdik. Daha sonra Deniz öğrenci hareketinde öne çıkınca bunları yapmaya zamanımız kalmadı.”
Bir başka yerde yine lise yıllarıyla ilgili Deniz şunları söyler: “Okul hayatımda disiplin kurullarına verildiğim olayları pek mühimsemediğim için hatırlamıyorum. Bunlardan İstanbul Bilir Koleji’nde iken ders boykotu yapmaktan bir hafta uzaklaştırma cezası aldım. Haydarpaşa Lisesi’ndeyken de 1 sene kaybım vardır.” Üniversiteye ilk 1965-66 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girer ve orada da öncülüğünü gösterir ve öğrenci mücadelesinde en ön saflarda yer alır birçok eylem gerçekleştirir ve okuldan atılır. Daha bitmek bilmeyen birçok anları vardır Denizimizin, fakat hepsini şu an buraya sığdıramasak da hepimiz biliyoruz ki büyük bir devrimciydi, büyük bir savaşçıydı.
Yusuf Aslan 1947 doğumludur. Yozgat çekirdek ilçesi, Kuşsaray köyüne kayıtlıdır. Çocukluk dönemi Ankara Dikmen’de geçer, ilkokula da burada başlar. Çocukluk yıllarına dair babası Beşir Aslan şöyle bir olay anlatıyor. Üzerlerine köpek saldırıyor, Beşir Aslan kolunu kaptırıyor köpeği uzaklaştırmaya çalışıyor, ama daha ilkokul çağında olan Yusuf Aslan eline aldığı bir değnekle köpeğe bir yandan müdahale eder, bir yandan da bağırır. Tehlikeli ve saldırgan köpek Yusuf’un bu cesur tavrından korkup kaçar.
Yusuf ODTÜ Fizik bölümünde okumaya başlar. Birinci sınıftayken ilk tutuklanması gerçekleşir. Türkiye’ye gelen Amerikan temsilcisini protesto eden öğrencilere polisin azgınca saldırısında kendini kavganın önüne atar ve burada gözaltına alınır. Bundan sonra sosyalizmi öğrenmek için okumaya araştırmaya başlar. Giderek mücadelede aktifleşir.
Hüseyin İnan, Kayseri Sarız’dan bir esnafın oğluydu. Daha çocukken babası okuldan sonra dükkana yardıma gelmesini istediğinde “Ben tüccar olmak istemiyorum” diyordu. Lisede ise aynı şey söylendiğinde cevabı daha bilinçliydi, “Ben bu düzenin adamı olamam. Beşe aldığınızı ona satıyorsunuz bu bana uygun değil.” 1966’da ODTÜ öğrencisidir artık. Öğrenci hareketi içinde militanlığı, sürekli okuyan, araştıran yapısıyla, bütün eylemlerde inisiyatif almasıyla, arkadaşları arasında saygın bir yer edinir. Babası Hıdır İnan, mal almak için Ankara’ya gittiğinde Hüseyin’i görür, fakat annesi onu uzun zamandır görmediği için ona eve gelmesini söylemiştir. Babası Hüseyin’e bunu söyler Hüseyin şu cevabı verir. “Eve gelemem, çünkü kendimi adadığım dava var. İleride en ağır cezanın verileceğini biliyorum. Beni şimdiden unutmaya çalışın, kendinizi hazırlamış olursunuz.” Babası radyodan Antep yolunda Filistin’den dönen gençlerin yakalandığını ve Hüseyin’in ismini duyar ve apar topar Antep’e gider, savcı onların Diyarbakır sıkıyönetime sevk edildiğini söyleyince de Diyarbakır’a gider. Hüseyin tutuklanır ve araca bindirilirken görür babası, sonra cezaevinde görüşürler. Hüseyin’le tutuklananlar arasında Sinan Cemgil ile Kadir Manga da vardır. Hüseyin çok dövüldüklerini ama kimsenin konuşmadığını ve birçoğunu ajanlaştırmaya çalıştıklarını söyler ve bu durum kısa sürede basına duyurulur. Ve gel git Yusuf’la Deniz de yakalanır ve mahkeme süreçleri derken tekelci sermaye ve onun devletine karşı mücadele ettiği için Deniz Gezmiş’in yoldaşları Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan burjuvazi tarafından idam edilirler.
Ölüm seni yanıltmasın…
Usanma hayata yaraşan sesi aramaktan
Her kuşun palazlandığı bir yuva vardır,
Her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında
Kendi hevesince boyanır;
Çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin
Bir şeylerin bir şeylerin: senin olan.
İşte 3 fidanımızın kısaca hayatlarından sığdırabildiğim ufak yolculuk böyleydi. Devrimimizin öncülerinin açtıkları yolda bizlerin de Deniz, Yusuf, Hüseyin gibi canla başla devrim uğruna emin adımlarla yürümesi gerekiyor.
Deniz Gezmiş’in adı ve mücadelesi gün geçtikçe geniş kitlelere yayılıyor. İşçiler, öğrenciler, ezilen halklar kendini onunla özdeştiriyorlar. Denizlerden ne zaman bahsedilse emekçilerin, gençlerin gözlerinde amansız ışıklar beliriveriyor. Bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan büyük bir sevgiyle bahsediyorlar onlardan.
Kitlelerin Deniz’e, Yusuf’a, Hüseyin’e ilgi duymaları, onları araştırmaları aslında halkın devrimci olana ilgi duyduğunun yani kitlelerin de devrimcileştiğinin göstergesidir. Denizlerin mücadeleye atılmalarının ve katledilmelerinin üzerinden yaklaşık 50 yıl geçmiş olsa da Denizlerin açtıkları devrim yolu hala bizlere örnek oluyor. Devrimci iradenin, devrimci kararlılığın ve cüretin düşmanın üstün gücüne bakılmaksızın düşmana karşı savaşılabileceğinin göstergesidir. Onların açtığı yol bugün bizlere bir meşale gibi ışık tutarken işçilerin eylemlerinde, Kürt halkının yanında, gençliğin içinde her yerde devrimci cüreti, onların militanlığını ve girişkenliğini sahiplenerek ve bu mücadeleyi büyüterek yoldaşlarımızın bize devrettiği bayrakları onlara yaraşır bir şekilde taşıyoruz ve taşımalıyız. işçiler ve emekçilerle yan yana, omuz omuza mücadele etmeliyiz, çünkü Engels’in de dediği gibi “Yoksulların bağrında saklı sosyalizmi” açığa çıkarmak, onu belli belirsiz bir sezgi, bir uzak özlem ve hayal olmaktan çıkarıp, ulaşılabilir berrak bir hedef haline getirmeliyiz.
Sözlerimi çok sevdiğim yoldaşımın bir şiiriyle sonlandıracağım;
Denizlerin serüvenci balıkları gibiyim
Devrime umutlarla oyalıyorum kendimi
Uçurumların korkusuz kartalları gibiyim
Bir dağ başından alıp gövdemi
Bir dağ başına savuruyorum
Terli bir kısrak gibiyim
Tırnaklarımla ezerek toprağı
Ovalardan geçiyorum
Telli bir turna gibiyim
Süzülüp gökyüzünün süt mavisinden
Yarınlar bizimdi.
Pınarlarında su içmeye iniyorum
Gözlerinde ağlamaklı bir çığlıkla
Bir bebeğim
Kucağında ısınmak
Göğsünde uyumak istiyorum.
TANYA
Comentários