BURJUVA GERİCİ İÇ SAVAŞ VE KİMYASAL SİLAH
- Sabırsızlık Zamanı
- 2 Şub 2023
- 3 dakikada okunur

Sınıflı toplumların tarihi; yoksulluğun, açlığın, eşitsizliğin tarihidir. Bunun yanı sıra sömürü, işgal ve savaşlar ile doludur. Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla beraber, egemen sınıflar kendi mülklerinin çitlerini korumak ve genişletmek için insani hiçbir yanı olmayan yöntemlere başvurdular. Çeşitli biçimlerde fiziksel ve psikolojik işkenceler yaptılar, toplu katliamlar gerçekleştirdiler.
Köleci toplumda şiddet doğrudan ve ilkeldi, kılıfa gerek yoktu çünkü köleler insandan sayılmıyordu. Feodal toplumda ise din savaşları kılıfıyla şiddet ve sömürü devam etti. Kapitalizmin ilk ortaya çıkışında ise ulus-devletler yaratabilmek, aslında egemenlerin kendi iç pazarlarını korumak amacı vardı.
Bugün ise emperyalistlerin ‘küreselleşme’ dedikleri tam ilhak politikası sonucu savaşlar ve işgaller, emperyalist paylaşım savaşlarından daha çok ‘teröre karşı’ kılıfı altında gerçekleşiyor. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki birinci ve ikinci dünya savaşları, emperyalist paylaşım savaşları şeklinde sürerken günümüzde yani üçüncü dünya savaşı itibariyle artık, emperyalist-kapitalist sistem yükselen devrim mücadelesini, işçi sınıfının büyüyen yangının bastırmak için varlığını sürdürmeye devam ediyor. 21. Yüzyılın başında bizzat ABD’nin ikiz kuleleri patlatması ile başlayan bir süreç bu. Bu süreç, sınıflı toplumların tarihinde olduğu gibi; emperyalistlerin, kapitalistlerin kendi pazarlarını genişletmek, sömürüyü büyütmek ve en temelde kendi çöküş ve yıkımlarını durdurma amacına dayanıyor. Ve bu amaç, emperyalist-kapitalist sistemin devamlılığı için oldukça hayati olduğu için, egemenler ellerindeki bütün olanakları kullanarak yoksullara, ezilenlere, kendi mezar kazıcılarına savaş açıyor. Bugün bu savaşı Ortadoğu coğrafyasında yaşayan bizler açıkça görüyor, hissediyor ve yaşıyoruz. Evet, belki doğrudan bombaların düştüğü, silahların patladığını görmeyenler veya bunlarla hiç karşılaşmayanlar vardır. Ancak yanı başımızda yıllardır devam eden ve büyük yıkımlar yaratan savaşlar gerçekleşiyor. Afganistan, Suriye, Kürdistan, Rojava... Ve bu savaşlar ile birlikte en acımasız yöntemlerle insanlar yerlerinden, yurtlarından oluyor, öldürülüyor, insani değerler yok ediliyor, doğa talan ediliyor.
Ve emperyalist, gerici, faşist devletlerin yükselen mücadele karşısında güçsüzlüklerinden ve barbarlıklarından kullandıkları savaş yöntemlerinden biri de kimyasal silah kullanımı.
Burjuvazi, istisnasız kaybetmeye mahkum olduğu tüm savaşlarda bu yola başvurmuştur. Karşısındaki direnişi orantısız güç ile kırmak ve savaşın gidişatını kendi lehine değiştirmek ister. Çünkü kimyasal silahın yıkıcı ve yok edici özelliği birçok savaşın seyrini değiştirmiştir. Ancak kapitalist-emperyalist sistemin, burjuvazinin yıkımını hiçbir kimyasal silah engelleyemez!
Vietnam Savaşı bunun en büyük örneğidir. ABD yıllarca Vietnam’daki Vietkong gerillalarına ve Vietnam halkına karşı üstün teknolojik savaş araçlarının yanında birçok kimyasal ve biyolojik silah çeşidi kullanmıştır. Sonuçta Vietnam halkının emperyalizme karşı verdiği savaşta, emperyalistlerin kullandığı kimyasal silahlardan araştırmalara göre 4 milyon insan etkilenmiştir. Ki kullanılan silahların doğaya ve insana verdiği tahribatın çok daha büyük olduğu tahmin edilebilir. Ancak emperyalizmin Vietnam savaşına aktardığı milyonlarca dolara, üstün teknolojik silahlara rağmen savaşı Vietnam halkı ve devrimcileri kazanmıştır. Çünkü eskiyen ve çürüyen emperyalist sistem, yükselen devrim karşısında yenilmeye mahkumdur.
Çok uzun zaman önce değil, geçtiğimiz aylarda dinci-faşizm, UKH gerillalarına karşı kimyasal silah kullandı. Aynı coğrafyada bundan 30 yıldan uzun bir süre önce yine aynı halkın evlatları Saddam gericiliği tarafından Halepçe kentinde kimyasal silahlarla kitle katliamlarına uğradı. Bu vahşeti o zaman reddeden Saddam gericiliğinin katliamından kalan görseller hala belleklerimizde olduğu gibi kimyasal silaha maruz kalan gerillaların görüntüleri bu “iddiayı” destekler nitelikte. Ancak dinci faşizm, uluslararası hukukta yasaklı olan bu silahları kullandığını inkar ediyor. Aynı zamanda, kimyasal silah karşıtı yapılan bütün basın açıklamalarına kolluk kuvvetleri ile saldırıyor. Ve bu iddiaların araştırılmasını isteyen akademisyen, bilim insanı Şebnem Korur Fincancı’yı hedef gösteriyor, tutukluyor. Tam bir suçlu psikolojisi!
Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında çaresiz kalan dinci faşizm, son çare olarak kitle imha silahlarına başvuruyor. Doğal olarak akla ilk gelen Vietnam örneği oluyor. Çünkü on yıllardır bütün katliamlara, işkencelere rağmen Kürt ulusu özgürlüğü için mücadele etmekten vazgeçmedi ve şüphesiz bu savaşın sonunda kazanan Kürt halkı olacak!
Bizler ise insanca bir yaşam için mücadele ederken, savaşı yaratan koşullara karşı yani kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltelim! Kimyasal ve biyolojik silah kullanımı da dahil, insanlığa karşı suç işleyen burjuvazinin iktidarını ancak bu şekilde yıkabiliriz ve insanca bir yaşamı ve gerçek-kalıcı barışı devrim mücadelesiyle kazanabiliriz!
“Orda dağlar bir mezarlık
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm
Orda evler oda oda kanarken
Burda yeşerenin canı cehenneme.”
Nazlı CAN
Comments