top of page

BU DÜZENE MECBUR DEĞİLİZ!

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 30 Kas 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 14 Ara 2020

Furkan sustu: ağır ağır, içten içe... Her tarafı kanadı. Derisinin altında sandı dikenleri.

Her tarafı kanadı. Kendi ellerinde aradı katili. Bulutlar ve gün batımı dedi, özellikle bulutlar

ve gün batımı… Furkan bu dünyayı sevdi, yüreğinde hissetti güzellikleri. Ondan olmayan bir

yanlışlık vardı; kendinden bildi. Furkan soğudu, kör oldu. Koca şehirleri aydınlatan

projelerde, karanlığına bir mum ışığı yoktu. Önünü göremedi, Furkan düştü.

Furkan Celep (2002-2020). Kocaeli'de bir kargo firmasında çalışan 18 yaşında bir genç.

İnstagram üzerinden paylaştığı intihar notu. Ve son.

Henüz yaşam serüvenin başında, böylesine kara bir umutsuzluğu, çaresizliği kim akıttı içine?

İçinde bulunduğumuz toplum Furkan'ı ve onun gibileri neden yok ediyor, hayatta tutamıyor?


İnsanlar neden intihar ederler? Bir toplumda sürekli hâle gelen intihar vakaları bu

toplumun hangi yapısal özelliklerini açığa çıkarır?


Toplumbilimci Emile Durkheim bu konu üzerine çalışan ilk kuramcılardandı. 1897

tarihli eseri “İntihar”da, intiharın sosyal nedenlerini belirlemeye ve çalışmasına bilimsel bir

uslamlama getirmeye çalışmıştır. Durkheim intiharı sosyal bir durum olarak bireyi aşan ve

grubun davranışlarında bir sınırlama olarak işleyen bir fenomen olarak ortaya koyar. Yani

intihar sosyal nedenler tarafından tetiklenir. Durkheim, bir kişinin kendi hayatına son

vermesinde iki ana toplumsal neden olduğu sonucuna varmıştır: sosyal bütünleşme ve

düzenleme. Sosyal bütünleşme, bireyin toplum içinde yer aldığı rollerle kendisini toplumun

bir parçası olarak görmesi veya toplumdaki bireylerin birbirine ne kadar bağlı olduklarının

derecesi olarak ele alınmaktadır. İkinci boyut olan toplumsal düzenleme toplumun

kurallarının, normlarının ve değerlerinin gücü ile bireyin “rasyonel olmayan” arzu ve

isteklerinin düzenlenmesi olarak adlandırılmaktadır. Durkheim bütünleşme ya da

düzenlemede başarılı olamayan bireylerin intihar etmelerinin daha olası olduğunu söyler;

başka bir deyişle, bireyin toplumla ilişkisindeki bir çeşit uyumsuzluğa bağlar intiharların bir

kısmını. Bu, yaygın gelenek ve inançlara aykırı bir hayat tarzına sahip olmaktan ya da

kimseyle derinlikli bir ilişki kuramayıp tamamen yalnızlaşmanın getirdiği bir depresyondan

kaynaklanabilir. İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli'nin intiharı, klasik anlamda

Durkheim'cı bir duruma işaret ediyordu. Hem maddi sorunların getirdiği yetersizlik ve

çaresizlik hisleriyle boğuşuyordu, hem de görünüşü ve hayat tarzı onu çevresiyle uyumsuz

kılıyor, sosyal baskı karşısında savunmasız bırakıyordu.


Durkheim'ın düzenleme olarak adlandırdığı etken, günümüz dünyasında, toplumun

her kesiminin insani çıkarları doğrultusunda oluşturulmuyor; tersine, yöneten azınlığın elinde

işçi ve işsiz yığınlarını zararsız hale getirmek için bir manipüle aracı haline geliyor. Bu

durum, bu düzen içinde yetişen bireylerin topluma ve kendi benliklerine yabancılaşmasına,

kendilerini bu normlar arasında sıkışmış, hapsedilmiş hissetmelerine sebep oluyor. Tüketim

tutkusunun doruklarına ulaştığı, var olmanın sahip olmaya eşitlendiği bu toplumun,

dayanışma ve kolektivite yerine tekbenci, empati yoksunu, atomize bir bireyler topluluğuna

dönüşmesini izledik son yüz yılda.


Ekonomik kriz, pandemi, yozlaşan toplum, otoriter rejimin yarattığı boğucu atmosfer, kapitalist düzenin gezegenimizde yarattığı yıkımlar, tahribatlar… Tüm bu olumsuzluklar

içinde bir gelecek görebilmek için mevcut sistemin bakış açısından kurtulmak gerekiyor.

Böyle bir durumda insanı, yine kapitalizmin bir ürünü olan umutsuzluk ve depresyondan

kurtaracak olan; bir çıkış yolu arayan ellerde fener görevi görecek olan Marksizm-

Leninizmdir.


İstanbul’dan Bir DÖB’lü


Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page