top of page

TOPLUMSAL ÇELİŞKİLER DEVRİME AKIYOR!

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 4 May 2021
  • 4 dakikada okunur




Yaşadığımız topraklarda çelişkiler o denli derinleşti ki, dinci-faşist iktidar attığı her adımda

kendi çöküşünü engellemek için azgınca saldırılarına devam ediyor. Bu saldırılar işçilere, bu

saldırılar emekçilere, bu saldırılar biz gençlere, bu saldırılar Kürt halkına, bu saldırılar

kadınlara ve LGBTİ+'lara… Kısacası bu saldırılar toplumsal mücadelede aktif rol oynayan

işçi sınıfına ve toplumun farklı kesimlerine.


Son süreçte HDP'nin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararı, işçi sınıfının

kapitalizme karşı savaş günü olan 1 Mayıs'ı yasaklama kararı ve aynı zamanda

Boğaziçi Üniversitesi'nde başlayan ve birçok kentteki üniversiteye yayılan öğrenci hareketine saldırılar gündemde. İlk olarak HDP'nin kapatılması için açılan davalar, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için hazırlanan fezlekeler bu süreç açısından basit bir mesele değil. Dinci-faşist iktidar önüne çıkan engelleri bir bir aşmak, kendi varlığını sürdürebilmek, yetkileri tek elde toplayabilmek ve topyekün bir faşist diktatörlük kurmak adına kararını çoktan vermişti.


İkinci olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını bir gece ansızın öğrenmiş olduk.

Çekilme gerekçesini ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı şöyle ifade etmişti:

“Başlangıçta kadın haklarının güçlendirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan İstanbul

Sözleşmesi, Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği

normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye’nin sözleşmeden

çekilme kararı alması da bu nedene dayanmaktadır.” İstanbul Sözleşmesi'nin etkin uygulanması için kadınlar, LGBTİ+lar haftalarca, aylarca önemli eylemler gerçekleştirdiler. Fakat bırakın sözleşmenin etkin uygulanmasını, sözleşmeyi bugüne kadar dinci-faşist iktidar hiçbir zaman sözleşmeyi dikkate almadı ve uygulamadı. Sözleşmenin fesih kararı elbette ki kadınlara, LGBTİ+lara yönelik bir saldırıdır. Fakat neden iptal edildi sorusundan önce ne oldu da bu sözleşmeyi dinci-gerici iktidar imzaladı sorusu daha önemli bir yerde duruyor. Sorunun cevabını biz söyleyelim:


Sözleşme 2011 yılında imzalandı. Sözleşmenin imzalandığı tarih toplumsal mücadelenin

yoğun olduğu, her yerde işçilerin, emekçilerin, kadınların eylemlerinin olduğu bir dönemdi.

Dinci-faşist iktidar toplumsal mücadelenin yükseldiği bu dönemde gündeme gelen İstanbul

Sözleşmesi'ni imzalamak zorunda kaldı. İmzalamak zorunda kaldı diyoruz çünkü, yükselen

kadın mücadelesinin önünü alabilmek, hareketi pasifize edebilmek adına imzalandı. Yoksa

İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamak, hayata geçirmek isteğinden değil. Kapitalist sistem var

oldukça, sistem içerisinde yeniden ve yeniden üretilen ataerkillik en başta zaten kadınların

yaşamları için mücadelelerini bastırmak, kadınları cinsel, ulusal, sınıfsal açıdan ezmek ve sömürmek için varlığını sürdürüyor. İşte tam da bu noktada faşizmin bunu neden uygulamayacağı çok açık. Bu sorunların nedenini oluşturan kapitalist sistem kökten yıkılmadığı sürece kadın cinayetleri, katliamları, tacizler, tecavüzler, sömürü devam edecektir. Kadınların asıl olarak mücadele ekseni kadınları köleleştiren bu kapitalist sistemi yıkmak olmalıdır.


Üçüncü olarak inceleyeceğimiz mesele 1 Mayıs. 1 Mayıs yaklaşırken, faşist devletin salgını bahane edip 15-17 Mayıs'a kadar eylem, etkinlikleri yasakladığını görüyoruz. İşçiler, emekçiler her gün, hafta sonu yasaklarında dahi fabrikalarda, atölyelerde hiçbir önlem alınmadan çalıştırılırken hatta Dardanel örneğinde olduğu işçiler fabrikalara kapatılırken faşist devlet salgın gerekçesiyle 1 Mayıs'ı yasakladı. Fabrikalar gece gündüz çalışırken tekelci sermaye sınıfının 1 Mayıs'a yönelik yasaklama kararı yok hükmündedir. Koronavirüs salgınında vakalar, ölümler ne kadar gizlenmeye çalışılsa da inanılmaz rakamlara varmış durumda. Açıklanan veriler, gerçek veriler olmamasına rağmen tehlikeli bir artış var. Bu süreçte derin bir iktisadi krizin eşlik ettiği pandemi işçilerin yaşamını çekilmez hale getiriyor. Sözde işten çıkarmalar yasak ama sermaye sınıfı “Kod 29” ile işçileri çok keyfi gerekçelerle işten atıyor. Binlerce işçi, emekçi işsiz kaldı, aç kaldı. Evine ekmek götüremeyen işçiler, emekçiler yoksulluktan intihar ediyor. İşçiler, emekçiler arasında işsizlikten, açlıktan, yaşamın dışına itilmişten dolayı öfke her geçen gün büyüyor, derinleşiyor. Düzene olan öfke karşısında işçiler, emekçiler harekete geçmiş durumda. Her yerde irili ufaklı eylemler, grevler, direnişler gerçekleşiyor. Bu büyüyen hareketin önünü alabilmek için dinci-faşist iktidar gözaltıyla, tutuklama tehdidiyle işçileri, emekçileri korkutmaya çalışıyor, ama nafile.


Çelişkiler, çatışmalar büyüdükçe daha da öne atılan, korkmayan, cesaretle ileriye yürüyen, hiç bir tereddüdü olmayan bir sınıf hareketini görüyoruz. İşte bu koşullarda 1 Mayıs'a gidiyoruz. İşçiler, emekçiler her gün açlıktan ölmek ya da salgından ölmek ile karşı karşıya iken bizler devrimci gençler olarak 1 Mayıs'ta en güçlü şekilde en başta 1 Mayıs alanı Taksim Meydanı olmak üzere sokakları, emekçi mahalleleri kavga gününe çevirmek için can hıraç çalışmalıyız. Sermaye sınıfının yasaklarını boşa düşürmeliyiz. Engellemeleri de yasaklamaları da 1 Mayıs gününde bizi Taksim'de olmaktan vazgeçiremeyecek. 1 Mayıs’ta sermaye sınıfının savaşı kabulümüzdür, cevabını da militan bir şekilde vereceğiz.


Son olarak da özelde öğrenci gençliğin gündemini irdeleyelim. 2021'e girdiğimiz ilk haftada Boğaziçi Üniversitesi'ne intihalci rektör Melih Bulu'nun atanmasıyla birlikte patlak veren eylemler hala sürmeye devam ediyor. Aradan aylar geçmesine rağmen öğrenci gençliğin öfkesi dinmedi. Bu süreçte yüzlerce kez gözaltına alındık, eylemlere katıldığımız gerekçesiyle ev hapisleri aldık, evlerimize baskınlar yapıldı, on bir arkadaşımız tutuklandı. Faşist devlet tüm zor aygıtlarıyla azgınca saldırdı da yine de eylemleri söndürmeyi başaramadı. Aksine ne kadar saldırı olduysa da bu saldırılar biz öğrenci gençliği daha da güçlendirdi, sokaklarda olmamıza engel olamadı. Eylemlerimiz yasaklandı, yasaklamalara rağmen her yeri eylem alanına çevirdik. Görüyoruz ki tehditler, sindirme ve korkutma politikaları boşa düştü, faşizm birçok ilde eylem olmasını engelleyemedi. Büyüyen öğrenci hareketi bir süredir Covid-19 nedeniyle üniversitelerin, liselerin kapalı olduğu bu zamanlarda tüm öğrencilere harekete geçirdi. Kalıcı örgütlenmeleri yaratmak adına meclisler, dayanışmalar kuruldu, forumlar örgütlendi. Boğaziçi Üniversitesi'nde hala okul içinde eylemler sürüyor. Açık dersler, boykotlar, forumlar, basın açıklamaları düzenleniyor. Akademisyenler de okul içinde eylemler düzenliyor. Şu an “Bundan Sonrası Hepimizde” kampanyası sürüyor. Kampanya kapsamında işçilerin, emekçilerin direnişlerine destek veriliyor. Kürt halkına karşı yapılan saldırılarda ses çıkarılıyor, çeşitli biçimlerde destek eylemlerine gidiliyor, açıklamalar yapılıyor. Kadınların, LGBTİ+’ların düzenledikleri eylemlerine katılıyor. Kısaca kapsamı sadece kayyım rektörün istifasında kalmayıp, hem işçi sınıfın yanında hem de tüm toplumsal kesimlerinin yanında yer alıyor. Öğrenci hareketinin bu eksende hareket etmesi oldukça önemli bir noktada duruyor.


Bu yazımızda farklı toplumsal kesimlerin birçok gündemini ele almış olduk. Her meselenin kendi için sorunları farklılaşsa da temelde tüm bu sorunları yaratan kapitalist sistemin ta kendisidir. Sorunlarımızı yaratan kapitalist sistem, her geçen gün bizleri yok etmeye çalışmak için pratik sergilese de kendi sonunun gelmesini engellemek için saldırılarına devam ediyor. Devrimci durumun olgunlaştığı, devrimin güncel olduğu bu süreçte yükselen toplumsal mücadelemizin büyümesini engelleyemeyecekler, geriye düşüremeyecekler. Her ne yaparlarsa yapsınlar, toplumdaki büyüyen öfkenin önüne geçemeyecek. Bu öfke, insanların aç kalmadığı, özgürce yaşayabildiği yeni bir toplumsal sistem olan sosyalizmi kuracak olanların öfkesidir.


Dinci-faşist iktidar ayakta kalabilmek için hangi yöntemi kullanırsa kullansın kendi çöküşünü

kendi elleriyle yaratıyor. Burjuvazi, kendi mezar kazıcısı olacaktır. Bizlere de düşen bu süreçte fedakarca, cesaretle sistemin yıkılış sürecini hızlandırmak için örgütlenmektir. Emekçi, yoksul mahallelerde çalışmalarımızı hızlandırmak, oradaki başta işçi, emekçi gençlere ulaşmak ve harekete geçirmek en acil sorumluluğumuzdur.


ROZA

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page