top of page

SAVAŞI KURALLARINA GÖRE OYNAMAK!

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 10 Haz 2020
  • 4 dakikada okunur

ree


Kürt halkının değerlerine yönelik saldırıların son hız sürmesi, mezarlıkların her yerde tahrip edilmesi, cenazelerin polis saldırısına uğraması, defnedilen cenazelerin yakılmakla tehdit edilmesi, televizyon programlarında bir dinci-faşistin çıkıp elimizde ölüm listeleri var, bizim aile 50 kişi alır demesi... Küçücük çocukların Kürdistan’da silah eşliğinde herkesin gözü önünde polis işkencesine maruz kalması... Zindana tıkılan binlerce Kürt devrimcisinden biri olan annesi ile birlikte küçük bir çocuğun cezaevine konması... Tecavüzcü, uyuşturucu satıcısı, mafya gibi ruh hastalarının binler halinde sokağa salınması... Her gün haberlerde karşımıza çıkan, giderek her yerde görülür hale gelen sıradan bir emekçinin bile en basit sorunlarda polis şiddetine maruz kalması, devletin sopasının sürekli vurmaya hazır bekletilmesi... Devrimci, demokrat kesimlerin ölüm, tecavüz, katliam ile tehdit edilmesi... Devletin tepesinden her türlü saldırının, polis şiddetinin, tehdidin toplumun dip tortusuna mensup lümpenlerin diliyle savunulması... Yoğun polis operasyonları, tehdit, şiddet, baskı, zor... Liste uzatılabilir ama gerek yok. Pandemi sürecinin devrim cephesiyle karşı devrim arasındaki çatışmayı derinleştirip hızlandırdığına hiç şüphe yok. Faşist devlet aygıtının temel kurumları olan ordu, polis, mahkemeler ve sivil-faşist kitle tabanının son zamanların en saldırgan ve yoğun dönemlerini yaşıyor şüphesiz. Pandeminin bu süreci gevşeteceği, belli bir durulma dönemi yaşanacağını düşünenler yaşadığımız topraklarda süregiden sınıf savaşımından hiçbir şey anlamamış demektir. Yaşadığımız topraklarda emekçilerin yaşadığı açlık, yoksulluk, sefalet, yaşamdan dışlanmışlık ve en önemlisi hayatını devam ettirebilmesi tehdit altına girmişken ve pandemi süreci bunu gözler önüne çok açık bir şekilde sermişken sermayenin devletinin duralaması, beklemesi düşünülemez bile. Giderek güçlenen devrimi ezmeye, güçlerini dağıtmaya yönelik örgütlenen faşist aygıt özellikle bu pandemi sürecini hazırlanmak ve toplumu daha fazla baskı altına alabilmek için yeni yasaları geçirdi, binlerce gerici unsuru sokaklara saldı.


Böylesi bir süreçte faşizmin saldırılarını artırması, toplumun üzerine her yerden bütün gücü ve imkanlarıyla gelmesi, gelmekte olan fırtına bulutlarının toplanmasını geciktirme çabalarıdır. İşte bu yüzden kentleri yakıp yıkmış, binlerce insanı katletmiş, sürekli saldırgan bir haldeki örgütlü zorun ve onun kitle tabanının saldırılarını artırması şaşırılacak bir durum değildir. Polis şiddetinin, işkencenin günlük bir hal ve her yerde yaşanır hale gelmiş olmasını her emekçi, her genç, faşizme karşı bir biçmiyle politik tutum almış herkes görebiliyor. Artık en sıradan sorunların bile devlet bürokrasisinden kaynaklı çözümlenememesi en basit bir meselede dahil mevcut aygıtın çözümsüz kalması, yaşamsal sorunların hiçbir şekilde çözümlenemeyecek halde olması milyonlarca emekçiyi, gençliği yeni bir dünya arayışına sürüklüyor. Milyonların, işçilerin, gençliğin bilincinin keskinleştiğini, ruh halinin artık bu düzende yaşamak istemediğini her olayda, her gün görebiliyoruz. Yaşadığımız topraklarda devrimin varmış olduğu gelişkinlik düzeyinde sermayenin egemenliğini elinden kaybetmemek için her türlü hazırlığı yaptığı, halk ayaklanmalarını, devrimci eylemleri ezmek için kentleri yıktığı, binleri tutukladığı, linçler örgütlediği ve bunu yarın da yapmaktan geri durmayacağını kavramak gerekiyor. Yaşadığımız topraklarda karşımızda milyonlaca işçi, emekçinin, gençlerin, kadınların öfke bulutlarını üzerine çekmiş, nihai bir kapışmaya hazırlanan varlık-yokluk savaşı veren sermaye egemenliği ve faşist devleti bulunuyor. İşte tüm devlet aygıtının bu savaşın psikolojik, fiziksel, askeri, politik sevk ve idaresini elinde tutmaya çalışan dinci-faşist iktidara, onun sivil-faşist tabanına ve sermaye egemenliğine karşı en etkin şekilde mücadele etmenin yol, yöntem ve araçlarını yaratmalıyız. İçinden geçtiğimiz süreçte ne yapmalı meselesini doğru temeller üzerinde tartışmak ve güçlerimizi bir devrim için birleştirmenin tarihsel ve acil görevi önümüzde durmaktadır.


Bu tarihsel görevi emekçi sınıfları ve toplumun tüm kesimlerini peşinden sürükleyecek proletarya oynamaya hazırlanırken gençliğin bu kavgadaki rolü yadsınamaz. Bundan ötürü genç işçileri, öğrenci gençliği ve yoksul gençliği örgütlemek ve bu güce doğru bir şekilde önderlik etmek isteyen bizlerin savaşı kurallarına göre oynaması gerekiyor. Faşizme karşı en etkili araçlarla hazılanmak, örgütlerimizi buna göre kurmak ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, olmayacağını kavramak öncelikli sorumluluklarımızdır. Gençliğe sürekli ama sürekli bir şekilde gitmek, bıkmadan usanmadan düzenli, sıkı, disiplinli siyasal faaliyetler örgütlemek, eylemci çizgiyi her yerde örgütlemek, taze unsurlara güvenmek ve onlara inisiyatif tanımak! İşte yeni dönemde gençlik çalışmalarımız bu temel üzerinde inşa etmek, eski alışkanlıklarımızı değiştirmek savaşı nasıl kavradığımız ve ona göre kendimizi ne kadar konumlandırdığımızla ilgilidir. Gençliği kendi bulunduğu ortamda örgütleyip bir birimin parçası haline getirmek, mahalli örgütlülüklerimizi güçlendirmek ve bir kentin her yerini bir ağ gibi saracak komitelerle doldurmak... Spor kulüpleri, mahalle dernekleri, dayanışma ağları, fabrikalar, okullar, arkadaş grupları, kültür sanat çevreleri yani bulunduğumuz her yerde partizanca çalışmak, fedakarca ve özverili bir şekilde yeni güçleri örgütlemek geldiğimiz bu tarihsel dönemeçte hayati öneme sahiptir. Faşizme karşı gözüpek ve cüretli adımlar atmaktan, militan çizgiyi örmekten çekinmemeliyiz, hatalar yapabiliriz ama gençliğe özgü coşku ve ataklık özelliklerimizle bunları telafi etmenin yollarını bulabiliriz. Zaferi isteyen, hareketimizin parçası olan her genç yoldaş ve sempatizanlarımız kendini bugüne göre hazırlamalı, yaklaşan kapışmada zaferi kazanabiriz bilinciyle hareket etmeli yüz kat, bin kat daha fazla çalışmalıyız. Bize başarı ve ilerlemeyi getirecek olan bu ataklık ve sabırlı ama özverili çalışma olacaktır. Faşizme karşı dövüşmek isteyen gençliğe ulaşmak onların hem pratik yanını ama aynı zamanda ideolojik, politik yanlarını da örgütleyerek onları saflarımıza kazanmak zorundayız. Ne için dövüştüğünü bilmeyen, bir yanı hep lümpen kalan sadece heyecan arayan unsurlar elbette olacaktır ama bu unsurlar savaşın en keskin ve kritik anlarında bizleri yalnız bırakabileceği için politik ve ideolojik eğitim başat sorumluluklarımızdan biri olmalı. Aynı zamanda bu politik eğitimler geleceği kuracak yeni insanı bugünden hazırlamanın adımlarıdır. Şimdi söz yerini eyleme, durağanlık yerini harekete, bekleme yerini öne çıkmaya bırakmıştır. Gelmekte olana kulak verelim!



K. Taylan Kızıldağ

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page