top of page

SANAT KORONAYA YAKALANDI

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 20 May 2020
  • 3 dakikada okunur

Şu günlerde hepimizin gündemi belli: Koronavirüs. Bütün dünyayı evlerine kapatıveren salgın, sosyal izolasyon öneren hastalık… Oysa yapmamız gereken fiziksel izolasyonken, ana akım medyada sosyal izolasyon diye bağırılırken…

Peki gelelim sorumuza; bu günler bir ilerici, devrimci sanatçı için ne anlama geliyor? Sosyal medyada fark etmişsinizdir; evlerimize kapanmak bizi enternasyonal bireyler yaptı. Mahallemiz yerine dünyayı takip etmeye başladık. Ve dünyada yayılan sanatla birleşmeye tanık olduk. İtalya’da balkonlarından Çav Bella söyleyen insanlar gösterdi bize bunu. Enstrümanlarıyla pencerelere çıkan İspanyollar... Fransa’da çocuklar gökkuşakları resmedip camlara astılar ve tüm dünyaya yayıldı bu akım. İnsanın insana ihtiyacı olduğunu gösterdik birbirimize. Ve dünyaya gösterdik ilerici, umutlu sanatı göstermeye ihtiyacı olduğunu her sanatçının. Herkes kendine göre bir malzemeden deli gibi gaz maskesi, V For Vandetta maskeleri yapmaya başladı.

Nasıl bağışıklık sistemi güçlü olan hayatta kaldıysa salgında, bağışıklığı güçlü olan sanatçı ayakta kaldı. Sanat koronaya yakalandı. İlerici sanatçının temeli güçlüydü, iyi beslenmiş, popüler kültür hastalığına sahip de değildi. Ayakta kaldı. Gerici sanatçı ise yataklara düştü, solunum desteğiyle zar zor ayakta kaldı, bazıları gözümüzden düştü bile. Statü için sanat yapan şakşakçılar aşağılanır hale geldi. “Sanata destek veriyoruzcuları göremiyoruz” dediler. Göremezler de geride kalan geride kaldı. Evde kaldı. İleri bakan ilerledi geleceğe iz bıraktı.

Peki, hala her gün işe gitmek zorunda olan işçiyi unuttuk mu? Market çalışanlarını? Sağlık çalışanlarını? Hayır unutmadık. Arjantin’den hemşireler hep bir ağızdan şarkılarla seslendi insanlığa. Yeni resimler gördük Venezuela’dan, Çin’den. Sağlık çalışanları danslarla taburcu etti hastalalığı yenenleri. “Sosyal izolasyon” bize bambaşka bir şey sağladı. Yalnızlaştırıldığımızı fark etmemizi. Bizi ne kadar izole ettiklerini evimize kapanınca mı anladık? Hala her gün fabrikaya giden işçiler için ümit olmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu anladık. Sanatın, enternasyonal bağlarla mümkün olduğunu alanımız gitgide daralınca anladık.

Online konserler yapıldı dünyanın dört yanında. Finlandiyalı grup Apocalyptica geçen günlerde konser verip “Dünyadan kopmayın, emekçileri unutmayın” dedi. Galericinin biri “Sergisiz kaldık” dedi, kendine acıdı. Parayla “modern” müze açanlar parasız kalınca gördük sanata ne kadar önem verdiklerini. Kapitalizmin çöküşünü izlerken üretimin değerin yükselişini gördük. Frida Kahlo’nun evi La Casa Azul sanal müze olarak ücretsiz biçimde açıldı. Onlarca üniversite kütüphanelerini halka armağan etti ve yayına açtı. Bilgi saklanır değil, görünür oldu. Kolaysa olmasaydı, o kadar korktular ki gizlediklerinin tür içi bir katliama yol açacağından. Çizerler bir araya gelip kurslar verdiler, söyleşiler yaptılar. Müzisyenler canlı yayınlarla ev halleriyle emekçilere karıştılar. Karışanlar bizden oldu. Karışmayanlar hengamede karıştı gitti. Onlar lüks evlerinde “Evde kal”diyenlerden oldular.

Okula git, işe git, eve gel, dar bir çevreye tıkılıp kal, bolca kendine acıyan, kendine odaklanan içi boş sohbetler et… Bundan bir ay önce yaşamımız buydu. Bireysel odaklarımız toplumsal odaklarımızın önünde durdu yıllarca. Ve tabii bireysel tükenmeler sanatsal tükenişi taşıdı gözlerimizin önüne. Bu salgın bize bireysel değil türümüzü korumak ve yaşatmak için çalıştığımız o temel içgüdüye döndük. Tür ölürse sen de ölürsün dedi doğa bize. Bu sistemin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. Zindanlara kapatılan tutsakların okumasını, yazmasını, çizmesini, direnmesini, dünyayı daha iyi takip etmesini anladık değil mi? Neden direnmemiz, mücadele etmemiz gerektiğini, ancak ileri olan sanatın, ümidi gören tasarımın var olabileceğini anladık. Çünkü her an özgürlüğümüz dört duvar arasında kalabilir. Zindanlar uzak değil anladık.

Tüm sanatçılar, tasarımcılar, mimarlar, müzisyenler ve dahası, çok daha fazlası… Unutmayalım bizim yaşamımızı yaratmak için çalışan fabrikadaki işçiyi unutmayalım, koronadan ölen inşaat işçisini, hemşireyi, market çalışanını. Görevimiz ileriyi görmek, takip etmek, göstermek. İleride ümit var, sosyalizm var. İlerlemek görevimiz. İşçi sınıfının kurtuluşu için devrimci sanatçılar, öğrenciler, durduğumuz yerde saymayı, kendimize acıyıp dertlenmeyi, kendi dünyamızda kaybolmayı artık kabul etmiyoruz! Edemeyiz! Ne sanat ne gençlik bu noktada kalmak için gelmedi yüzyıllar boyunca buraya. Sosyalizmle, mücadeleyle bakmayan, doğanın karşısında duran tür, yok olmaya mahkumdur. Bizlerin görevidir artık dünyayı işçi sınıfının gözleriyle görmek, çizmek, yazmak, bestelemek. Geleceği bestelemek görevimiz. Üretmek bizlerin görevi!

Eskişehir’den Bir Sabırsızlık Zamanı Okuru



Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page