Kapitalizm Çöküyor, Yeni Bir Dünya Doğuyor!
- Sabırsızlık Zamanı
- 13 Nis 2020
- 4 dakikada okunur
Coronavürüs felaketi son dört aydır dünya gündeminde en tepedeki yerini koruyor. İnsanlığın başına gelen birçok korkunç felaketten birisi olarak yerini alan Coronavirüs salgını dünya genelinde Antartika dışında 6 kıtaya yayılmış durumda. Bir milyondan fazla insana bulaştığı ifade edilen virüsten kaynaklı Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı rakamlara göre 60.000’den insan hayatını kaybetti ve bu rakamlar artmaya devam ediyor. Aralık ayında Çin’de tespit edilen virüsün hızla dünyaya yayıldığına tanık olduk. Çünkü emperyalist-kapitalizmin ekonomik, ticari, mali olarak bu kadar iç içe girdiği günümüzde bu salgının sadece Çin’le sınırlı kalmasını beklemek saflık olurdu. Hastalığın Çin’in ardından Güneydoğu Asya ülkelerine, ardından Ortadoğu’ya, Avrupa’ya, Afrika, Kuzey Amerika ve Latin Amerika’ya yayılış hızı ve ölümlerin artış oranı öylesine büyüdü ki kendi egemenlikleri ve çıkarları dışında hiçbir şey düşünmeyen kapitalist dünya emekçi halkların ve işçi sınıfının alttan gelen baskısıyla göstermelik de olsa bir dizi önlem almak zorunda kaldı. Emperyalist ABD ve Avrupa’nın temsilcilerinin insan aklıyla alay eden açıklamaları onların vahşi yüzünü ve bu salgının emekçiler için bir yıkımı ifade ederken sermaye sınıfının ölen, açlığa mahkum olan geniş emekçi kesimleri umursamadığı bir kez daha açığa çıkıyordu. Diğer taraftan salgının daha başlangıç aşamasında bu açıklamaları yaparken, kapitalsit ekonomonin tıkır tıkır işleyeceğini, bunun kendileri için bir sorun teşkil etmeyeceklerini düşünüyorlardı. Ancak gerçek anlamda burjuva ideolojilerin sınırlı, dar bakış açısının yüzlerine sert bir tokat vurduğunu gördüler. Virüsün bu inanılmaz yayılış hızı ekonomik, ticari, iktisadi olarak bu kadar iç içe geçmiş ve birbirine ciddi anlamda ihtitaç duyduğu bu kapitalist sistemde sınai üretimin, ticaretin durması, kapitalist sistemin mezar kazıcısı olan işçi sınfının geniş kesimlerinin açlıkla yüz yüze kalması anlamına geliyordu, öyle de oldu. Sistemin çökmesini engellemek için kapitalist devletler işçileri zorla çalıştırmaya, ücretli izne çıkarmamak için birbiriyle yarıştı. Elbette işçi, emekçilerin tepkisi gecikmedi. Tunus, Lübnan, İtalya, İspanya, Fransa, El Salvador gibi birçok ülkede işçiler ücretli izin hakları için greve çıktılar, açlığa, yaşamdan kovulmaya, kapitalist iktidarların ikiyüzlülüklerine karşı sokakları doldurdular. “Açlıktan öleceğimize, coronvirüsten ölürüz daha iyidir” diyen Lübnanlı emekçiler dünya proletaryasının öfkesini ve artık yaşamak için harekete geçmek zorunda olduğunu, kaybedecek bir şeyi kalmadığını açıkça ifade eden sözlerdir.
Gelelim yaşadığımız topraklara... Dinci-faşist iktidarın sürecin başından beridir hiçbir önlem almadığı, tehlikenin giderek yaklaştığı zamanda bile harekete geçmediği herkes tarafından biliniyor. Giderek artan hatta patlayarak ilerleyecek bir hale gelen koronavirüs salgınını durdurmak için işçilere ücretli izin vermeyeceği, emekçiler için göstermelik birkaç ekonomik önlem açıklamanın dışında gerçek anlamda işçilerin hayatını korumak yerine, evde açlığa, borca mahkum edilen yoksullara kolonya, sabır ve duayı telkin etmeyi en başından tercih ettiler. Çünkü Türk tekelci sermaye sınıfı da, onun iktidarı da tıpkı Avrupa ve ABD’li emperyalistlerin gösterdiği yolu takip ediyor, üretimin durmaması için elinden geleni yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Kocaeli valiliğinin üretimin işçiler tarafından durdurulup, eylem yapmanın yasaklandığını söylemesi ve tepkilerin ardından bunu geri çekmesi onların bu konudaki niyet ve isteklerini açıkça ortaya koyıyor. Devletin en yetkili ağzından IBAN numarası verilip para istenmesi, test kitlerinin zenginlere parayla satılması, işçi emekçilere evde kal çağrıları yapılırken, kiraların, faturaların, banka borçlarının iptal edilmemesi toplumda ciddi bir öfke birikimine yol açmış durumda. Sağlık emekçilerini 24 saat çalıştırıp, sermayedarların iflas etmesini engellemek için milyarlarca liralık destek paketleri açıklarken, emekçilere kırıntıların verilmesi emekçi sınıflar nezdinde artık kaybedecek bir şeyin kalmadığını ifade ediyor. Gerçek vaka sayısının gizlendiği, sosyal medyadan dinci-faşist iktidarın pervasızlığını ve umarsızlığını eleştiren insanları gözaltına aldıran dinci-faşizm geri adım atacak şansı olmadığını biliyor. Salgının yayılmaya başladığının ilan edilmesinin ardından, en geniş önlemleri almak yerine öğrenciler yurtlarından edilip, yerine karantinaya alınacak kişiler yerleştirildi. Uzaktan eğitimde öğretmen olarak çıkıp konuşanların Ensar vakfından olan dinci-faşistlerin olduğu, çocuklara idam videoalarının izletildiği bir ortamda egemenlerin iğrenç yüzünü bir kez daha gördük. Geniş emekçi kesimler can derdine düşmüşken infaz yasasında tecavüzcüleri ve uyuşturucu baronlarını salıverecek maddeleri geçirirken, devrimci tutsakları zindanlarda ölüme terk ederken, Kanal İstanbul projesi için ihaleleri başlatırken bu pervasızlığın, ikiyüzlülüğün, sermayeyi kurtarma çabasının emekçilerin gözünden kaçtığını kimse iddia edemez. Sosyal medyada dinci-faşizm karşıtı hashtaglerin yüzbinleri bulduğu, bir tır şoförünün çektiği videonun milyonlarca izlendiği böylesi bir dönemde hem gençliğin, hem de emekçilerin zekası giderek keskinleşiyor ve geniş kesimler sosyo-ekonomik yaşam koşullarının itkisiyle giderek politikleşiyor. İşte tam da böylesi bir süreçte sermaye sınıfının belli kesimleri ve sosyal reformistler işçi sınıfının mücadelede öne çıkacağı, dünya halkları gibi yaşadığımız topraklarda da halkların sokağa akacağı günlerin uzak olmadığını bildiği için şimdiden sermaye sınıfını uyarıyor ve hareketin yönünü saptırmak için çabalıyor. Halk TV gibi sermaye sınıfının faşist bir partisine ait bir kanalda her gün ama her gün programlarda sınıf mücadelesinin keskinleşeceği, sosyalizm, devrim gibi tartışmaların yapıldığına tanık oluyoruz. Bunun bir yanı hem gelişecek hareketin yönünü saptırmak hem de sermaye sınıfı ve faşist devlete gidişatın ciddiyetini anlatmaya çalışmaktır. Peki böylesi bir dönemde Leninist gençlik ne yapmalı sorusunu sormak önem kazanıyor?
Leninist gençlik yaklaşan fırtınada gençliğe devrimci iktidar ve sosyalizmin bütün acılara son vereceğini bıkmadan, usanmadan bütün araçları kullanarak anlatmalıdır. Özellikle sosyal medyanın ve dijital tartışma platformlarının öne çıktığı, sıklıkla kullanılır olduğu bugünlerde etkin bir sosyal medya kullanımı, canlı yayınların, e-panellerin, e-forumların yapılması, video konferans aracılığıyla tartışmaların düzenlenmesi büyük önem arz ediyor. Ve böylesi bir dönemde emekçi semtlerde işçi sınıfıyla, emekçilerle birlikte örgütlülüklerin yaratılması, ajitasyon ve teşhir çalışmalarının örgütlenmesi, mahallelerde devrimci işçilerin öncülüğünü çektiği #yaşamısavunmakomitelerinin kurulmasında aktif rol üstlenilmesi, her alanın en iyi şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bugün sosyal-reformistlerin ortaya koyduğu salt hükümet karşıtı yaklaşım kabul edilemez, çünkü bir bütün olarak kapitalizmin kendisi bu fekaketi engellemek bir yana geniş kesimleri yıkıma sürüklüyor. Bundan dolayı faşizmi ve sermaye egemenliğini teşhir eden, devrimci iktidar ve sosyalizm için mücadeleyi büyütme çağrılarını büyütmek için çalışmalarımızı yoğunlaştıralım!
K. Taylan Kızıldağ
Comments