top of page

"İşte Benim Hikayem Böyle”

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 4 May 2021
  • 3 dakikada okunur

İstanbul'a geldikten biraz sonra, işlerimi halledip İstanbul'u gezmek için metroya bindim. Biraz zaman geçtikten sonra okul çantalı bir genç karşıma oturdu. Bir dirseğini bacağının üzerine koymuş, eliyle de başını tutuyordu. Suratını görünce Karadeniz'de gemilerimi battı acaba diye düşünmeye başlıyor insan. Muhabbet başlatmak için birkaç soru sordum, muhabbet, sohbet ettik hemen delikanlıyla. Durun size anlatayım hikayesini. Adı İsmail'miş bu delikanlının. Babası 1960'lardan beri Batman'da kapıcılık yapıyormuş, kendisi de küçükken okuldan arta kalan zamanlarda babasına yardım ediyormuş. Evleri karakola yakın olduğu için gece evlerin su depolarına kurşun isabet edip depoları deliyormuş. İsmail'de babasına hem depo tamirinde, hem kapıcılık işinde yardım edip harçlık kazanıyormuş biraz. Akıllı çocuk ama okuldan arta kalan zamanda o kadar çalışmasına rağmen yine de derslerinden “pekiyi” alıyormuş. Sonra Batman'ın nasıl bir yer olduğunu sordum, Hasankeyf'i Newroz’u anlattı bana. Diyor ki, “Kürdistan'da baharın gelişi öyle hoştur ki... Anlatamam, ama anlatmaya çalışayım. Kürdistan'da baharın gelişi Newroz'la kutlanır. Ağaçlar yeşerir, çiçekler açar, kuşlar geri gelir, çocuklar bütün gün dışarıda oyun oynar. Bizim Baran diye bir arkadaş vardı, her bahar geldiğinde, çayırda kendine küçük bir baraka yapar, bizi orada ağırlardı. Baran’ı çok uzun zamandır görmedim ama evlenip çoluk çocuğa karışmış. Neyse... Sonra Newroz'da akşam ateş yakarız, üstünden atlarız, halaylar çekeriz, kadınlar yere kilim serer üstüne oturur çekirdek ile sohbetler eder, yani eğlenir, çoşar, oynarız. Abi hakkını helal et Newroz'u elimden geldiği kadar anlatmaya çalıştım, anlatılamayacak kadar güzeldir yoksa. Neyse abi, ben 6. sınıfa başlamıştım o zaman, babam bir gün dedi ki iki gün sonra Newroz var. Sonra da kız kardeşime dönüp, “O çorbayı bitirmezsen seni götürmem” dedi. Newroz'da analarımız en güzel kıyafetlerimizi çıkarır bizi damat gibi yakışıklı yapardı. Öyle eğlenceli geçerdi ki... Arkadaşlarım, abilerim, akrabalarım gelecekti sonuçta, bir de bizim sınıfa yeni gelen Şanazi'de. Newroz kutlamasında halaylar çektik, bir sürü siyaset geldi, tanımıyordum ama bu siyasetlerin başkanları da geldi. Halaylar çekildi, şarkılar söylendi, yani yorgunluğu zor atlatılır şekilde eğlenceli geçti. Şanazi'de oradaydı, bazen halaylarda yan yana gelince muhabbet edebiliyorduk, gülüşü o kadar güzeldi ki, o gülünce etrafındakilerin gülmemesi imkansızdı, ama doğru düzgün muhabbet edemedik ya, abileri sürekli onu izliyordu resmen, sınıftaki herkes de ona aşıktı muhtemelen, abileri de haklı galiba. O günden sonra neler yaşayacağımı bilseydim, abilerinden dayak yemeyi göze alarak onunla görüşme teklifi ederdim. Neyse, sonra newroz ateşi yakılıyordu, herkes etraftan tahta, sopa, yani yanacak her şeyi ateşe atıyordu. Bizim evin bodrum katında bir sürü lastik vardı abi, ben bir koşu gittim onları el arabasına yığıp getirdim, attım ateşin üstüne. Ateş kocaman oldu, mahalledeki abiler tebrik etti beni, Şanazi'de. Akşama kadar durmadan oynadık, koşturduk, eğlendik. Sadece kutlama değil, bizde bittik yani. Yorgunluktan hepimiz pert olmuştuk, hele o sıcakta bir terledik var ya, üstümüzü sıksak fışır fışır su akacak resmen. Babamlar ile eve dönerken babam cebinden 1 milyon çıkarıp “Kuremın, here du hep nan bıstine” dedi. Babamdan parayı aldıktan sonra bakkala giderken birden bire yerde kafamda çuvalla buldum kendimi bağırdım çağırdım ama küçücük çocuktum daha. Beni bir arabaya bindirdiler, yanımda iki kişi vardı, sonra bir kuçik vurdu bana, bayıldım. Ellerim arkadan bağlı, ayaklarım bağlı, gözlerim bağlı bir şekildeydim, sessizce ağlamaya başladım, annemi özlemiştim bile, kimler bunlar, nerden bileyim. Sonra kapı sesi geldi, ağladığımı belli etmemek için yüzümü yere çevirip uyuma taklidi yaptım, ayağıyla dürtükleyerek uyandırmaya çalıştı, uyuma taklidi yapmaya devam ettim. Sonra kollarımdan tutup kaldırdıklarında kendimi tutamayıp gözyaşlarıyla onlara beni bırakmaları için yalvardım. Anneme götürmelerini istedim, bir şey yapmadığımı söyledim. Bana tek bir soru sordular, “O lastikleri sen mi getirdin?”. Yalanladım, lastik getirmediğimi söyledim, başka biri ateşe attı dedim, daha çocoğum dedim, yarın okulum var dedim. Kimse duymadı beni, tek duyduğum ağlama ve sopa sesiydi. Dört gün dayanabildim, o ağır dayağa, işkenceye sadece 4 gün dayanabildim. Dile gelişi kolay, saatler geçmiyor, acı dinmiyor, gözyaşları sel gibi akıyordu. Son bir kez annemi ve kardeşlerimi görmek isterdim, babamı da, Baran'ı da, Şanazi'yi de, öğretmenimi de, arkadaşlarımı da... Ben kaçırıldıktan sonra, annemler karakola gidip, beni sormuşlar, her gittiklerinde öyle biri yok geri gidin demişler. Beni, öldükten 3 ay sonra Edirne'de bir derenin kenarında bulmuşlar. “İşte benim hikayem böyle abi.” sözünü bitirdiğinde ne diyeceğimi bilemedim öylece baktım, sadece baktım. Üstüne ne söyleyebilirdim ki ben bu çocuğa. Hiçbir şey... Metro'dan indim ve sahile doğru yürüdüm. Bir gün gelecek ve dediği gibi, “Ölüler dirilerden çalacak.”


Bir Sabırsızlık Zamanı Okuru


コメント


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page