top of page

GENÇLİK KAVGANIN NERESİNDE?DEVRİM YOLUNDA İDEOLOJİK MÜCADELE VE DEVRİMCİ ŞİDDET

  • Sabırsızlık Zamanı
  • 10 Haz 2020
  • 4 dakikada okunur

ree


Sermaye düzeninin doğan her yeni günde en az bir can aldığı ve sermaye iktidarının giderek otoriterleştiği bu dönemlerde gençlik olarak yapmamız gereken temel şey faşizmine karşı devrimci mücadele saflarında örgütlenmektir. Yineleyen buhranlar içerisinde debelenen kapitalizmin çöküşü COVİD-19 krizinin başlamasıyla hızlanarak derinleşmektedir. Virüs sonrasında had safhaya ulaşacak olan açlık ve sefalet, eskisi gibi yönetilmek istemeyen emekçi sınıfları ve proletaryayı mutlak bir ayaklanmaya sürükleyecektir. Ancak şunu da unutmamak gerek ki tarih boyu kendiliğindenci niteliğe sahip hiçbir kitle hareketinin devrime yol açtığı görülmemiştir. Dolayısıyla olası bir hareketlilikte devrimcilerin ve proletaryaya öncülük edecek komünist öncünün hazır bulunması gerekir. Aksi hâlde halkı bastırmak adına katliama başvurabilecek olan düzen, insanları derin bir ümitsizliğe sürükleyerek ilerici, devrimci güçleri bastırmaya yönelebilir.

Faşist ve işçi düşmanı neoliberal politikaların sefalet sebebiyle her gün ölümlere neden olduğu bu düzen karşısında devrimden başka yol yoktur. Bilhassa, muhalefetin önerdiği reformlar yoluyla düzeni iyileştirme fikri başlı başına gülünçtür. AKP’nin seçimlerle gideceğini düşünmenin komik olduğu bugünlerde, yükselen devrimi saptırmak için, burjuvazi iktidara CHP gibi sol görünümlü gerici, burjuva odaklar proletaryadan ve emekçilerden yana davranmayacak, azınlığın çoğunluk üzerindeki hâkimiyetine son verilmeyecektir. Emek sloganları ile ‘devrimcilik’ oyunu oynayan bir avuç bürokrat salt koltuk uğruna halkçı kisveye bürünmektedir. Burjuvazinin belli bir kesiminin sol görünümlü kisveye bürünmesi proletaryayı düzene bağlamaktan başka işe yaramaz. Çünkü işçi sınıfının devrim mücadelesine ihanet eden oportünizm, zora dayalı devrime ve proletarya diktatörlüğüne karşı çıkar. Bundan ötürü geçmişte Lenin, Kautsky’ı sosyalizme ihanet ile suçlayıp dönek olarak nitelendirmiştir. Özel mülkiyeti kamulaştırmadıkça, proletarya diktatörlüğünü inşa etmedikçe ve planlı ekonomi sistemine geçmedikçe emeğin iktidarını kurmaktan, burjuvaziyi alaşağı etmekten bahsetmek olanaksızdır. Çünkü kapitalizm kendini yeni baştan yaratmak adına her türlü zorbalığa başvuracaktır. Bundan ötürü burjuvaziye çiçek uzatarak siyasal iktidarı ele geçirme hayalleri kuran ve teoriden bihaber ‘sosyalist’lere devrimci şiddetin gerekliliğini anlatmak gerekir. (Bu noktada devrimci şiddetten kastım katiyen bireysel terörizm olarak anlaşılmamalı. Halka karşı gerçekleştirilen tüm terör eylemleri emperyalizme hizmet eder. Devrimci şiddet ise burjuvaziyi alaşağı etmek adına halk için, halk ile birlikte örgütlü, planlı şekilde devrim yolunda zora başvurmaktır.)

Evet, Marx’ın barışçıl yollardan iktidara geçiş konusuyla ilgili sözleri bulunmaktadır. Ancak bu düşünce, kapitalizmin tekel öncesi dönemine dair olmakla beraber, fazlasıyla istisnai durumların muhtevasıydı. Oysaki Marx ve Engels, devrimin şiddet ile gerçekleşmesi gerektiğinin altını defalarca çizmiştir. Tali seçenekleri devrim yolunda esas olarak almak ancak mücadelenin yenilgisine yol açacaktır. Bunun yanı sıra Lenin, tekelci kapitalizm döneminde devlet bürokrasisinin ve paralelinde militarizmin de doruğa ulaştığı faşist iktidarların zora dayanarak ele geçirilmesini söyleyerek Leninist ihtilal teorisini ortaya atmıştır. –Eskiden Devlet ve İhtilal, günümüzde de Devlet ve Devrim ismi ile bilinen kitabında açıkça yazar.- Bunları yok saymak ve Marksizm’i devrimci karakterinden evrimci niteliğe indirgeme çabası vermek oportünistlerin işidir.

Marx’ın deyimiyle tarih sınıf savaşımlarından ibarettir ve burjuva egemenliğini ve devletini parçalayarak proletarya diktatörlüğünü kurmak ancak şiddetli bir devrim ile gerçekleşecektir. Parlamentoya girmeyi, salt orada bir şeyleri değiştirmeyi çalışmak amaç olarak görülürse eninde sonunda yasalcılık bataklığına düşecek ve yolundan saparak burjuva düzen partisi hâline gelecektir. HDP belediyelerine kayyum atayan, diktatörleri aleyhinde söz söyleyen aydınları tutsak eden, devrimci, demokrat kesimlerin salgın sürecinde halkla dayanışmak adına başlattığı kampanyalara engel olan, devrimci kesimleri baskı altına alan, Gezi direnişinde, Kürt halkının yaşadıkları katliamlarda gördüğümüz gibi gencecik insanları haince katletmekten gocunmayan sermaye iktidarı bugün yıkılmaya mahkumdur.

Marksizm-Leninizm’i tozpembe bir ideoloji olarak tanımlayıp devrimciliğini görmezden gelenler teoride tahrife başvurmakta ve Marx, Engels, Lenin gibi ustaların sözlerini kendilerine göre şekillendirmektedirler. Oportünizmin pençesinde yeterli teorik bilgiden mahrum kalan gençler ile emekçileri bilinçlendirmek ise kendine devrimci diyenin yegâne temeli olmak zorundadır. Bunun için de teoriyi doğru anlamak gerekir. Teori olmaksızın pratik yürütülemez, teori ile pratik bir bütündür. Bir strateji oluşturmak için Marx’ın deyimiyle ‘somut durumların somut tahlili’ne dayanarak o dönemin konjonktürü iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Çünkü Marksizm dogma değil, aksine kendini yineleyen ve sürekli hareket hâlinde olan bir doktrindir. Bunu görmezden gelmek, Marksizm’in diyalektiğini de yok saymak anlamına gelir. Eylem kılavuzumuz, demokratik merkeziyetçi bir örgüt/parti öncülüğünde daima teori olmalıdır. Bunun yanı sıra işçi hareketinden uzak ve disiplinsiz, içi boş çalışmalar yürütmek karşı-devrimcilerin lehinedir. Devrimci örgüt ve partilerin odak noktası proletarya olmalıdır. Çünkü meydana çıkıp plansız, örgütsüz ve bilinçsiz şekilde naralar atmak devrime giden yolu doğurmaz. Ciddiyet ve disiplin ile yürütülecek çalışmaların mihenk taşı ise devrimci mücadeleyi hayatındaki her değerden üstün tutacak olan militanlardır.

Sona yaklaşırken ek olarak belirtmek istediğim şeyler var… Bu düzen ebediyen böyle sürmeyecektir. Bir hareketlilik beklemektense, objektif ve sübjektif koşullar her an olgunlaşacakmış gibi düşünerek çalışmak zorundayız. Belki yarın ya da öbür gün değil… Ancak sınıf savaşımlarının nihai sonucu elbet bir gün proletaryanın zaferi ile sonuçlanacaktır. Türkiye gibi bağımlı bir ülkede emeğin iktidarı barışçıl yollardan kurulamaz. Devrim şarttır. NATO’dan çıkılmadıkça, İncirlik gibi Amerikan üsleri kapatılmadıkça ve emperyalizme bağımlı olmayan bir Türkiye kurulmadıkça zafer elde etmiş olamayız. Anti-emperyalist, anti-kapitalist bilinç ile hareket etmeliyiz. Bütün bunları görmezden gelen oportünistlere karşı ideolojik mücadele bayrağını da en yükseğe çekmemiz gerekecektir.

Hiçbir çocuğun aç uyumayacağı, emekçilerin sömürülmeyeceği, halkların kültürlerini ve anadillerini özgürce yaşatabilecekleri ve insanın insan olarak görüleceği ülkeyi kurmak imkânsız değil. Bir çocuğu işçi tulumuna mahkûm eden düzeni ancak Mahir’in, Deniz’in ve nice devrimcinin açtığı yolda kurtuluşa kadar savaşarak alaşağı edebiliriz. Zindan mı, işkence mi yoksa ölüm mü durabilir adım adım direnişi örgütleyen gençliğin karşısında?

Tek kurtuluşumuz örgütlü mücadelede, tek çıkış yolumuz devrim!

Tüm DÖB’lülere ve fanzin okurlarına Alanya’dan selamlar…


Daha gün o gün değil,

derlenip dürülmesin bayraklar.

Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.

Safları sıklaştırın çocuklar,

bu kavga faşizme karşı

bu kavga hürriyet kavgasıdır!

(Nazım Hikmet)

Alanya’dan Fanzin Okuru

Comments


Subscribe Form

©2020 by Sabırsızlık Zamanı. Proudly created with Wix.com

bottom of page