"EKİM DEVRİMİ'NE GİDEN SÜREÇ VE BOLŞEVİK PARTİ”
- Sabırsızlık Zamanı
- 2 Ara 2021
- 8 dakikada okunur
İnsanlık tarihinde Ekim Devrimi, ilkeleri ve sonuçları itibarıyla diğer devrimlerden ayrılır. Ekim Devrimi'ne kadarki devrimlerde emekçilerin önemli bir rolü olsa da bu devrimler sonucu oluşan yeni toplumsal düzenlerde emekçilerin sömürülmesinin bir biçiminin yerini bir başka biçim almıştır. Sömürücüler de varlıklarını emekçilerin sırtı üzerinden devam ettirmişlerdir.
Sömürünün ve sömürücü sınıfların varlığının devam etmesinin nedenleri, gerek emekçilerin kurtuluşunun nesnel koşullarındaki eksiklik, gerek emekçilere politik bilinç taşıyacak işçi sınıfı teorisyenlerinin ve devrimcilerinin yokluğu, gerek emekçilerin iktidar mücadelesi ve iktidarı ele geçirip düşman sınıflardan koruma konusundaki yeterli olmayan deneyimleri vb. şeyler olarak sıralanabilir. Sadece Ekim Devrimi sömürü düzenini ve sömürücü sınıfları yok etme görevini başarabilmiştir.
Ekim Devrimi öncesinde 1871'de Paris Komünü gibi bir dünyanın ilk proleter iktidar deneyimi olmuştur, fakat Paris Komünü sadece Paris'le sınırlı kalmış, Fransa'nın tamamını kapsamadan karşı-devrimci saldırıyla sonlandırılmıştır. Ekim Devrimi sonrasında da sosyalizm yolunda olan halk demokrasisi devletleri kurulmuştur. Ancak bu devletlerde proletaryayla beraber proletaryanın müttefiki olan farklı sınıflardan kesimler de iktidarı proletaryayla paylaştıkları için bu devlet biçimleri '”prolerarya diktatörlüğünün bir biçimi'” olarak değil, sosyalizme ve proletarya diktatörlüğüne geçiş evresinde olan demokratik halk iktidarları olarak kalmışlardır.
Ekim Devrimi'ni doğru anlamak istiyorsak, Ekim Devrimi'nden önceki süreci, yani Rus proletaryasının çeşitli mücadele ve devrim deneyimleri ve Lenin'in önderliğindeki Bolşevik Parti'nin bu deneyimlerdeki rolü üzerine değinmemiz gerekir. Burada Bolşevik Parti'ye yoğunlaşmamızın nedeni de, Rusya'daki devrime doğru giden sürecin, nesnel etkenlerle beraber öznel etkenlerin ağırlıkta olduğu bir süreç olmasıdır. Kapitalizmin az geliştiği, küçük-burjuvazinin/köylülüğün ağırlıkta olduğu ve işçi sınıfının örgütlenmesine imkan tanıyacak türden demokratik hakların olmadığı Çarlık Rusyası gibi ülkelerde devrim, nesnel koşulları hesaba katan iradi etkenle, yani Öncü Parti'yle belirlenir. Bu nedenle yazımızda Lenin'in önderliğindeki Bolşevik Parti'nin nesnel koşullar üzerine tavırları ve bu koşullardaki iradi etkenleri üzerinde duracağız.
BOLŞEVİZMİN DOĞUŞU VE LENİNİST PARTİ MODELİ
Rusya’da 1800'lü yılların sonlarında kapitalizmin gelişmesiyle birlikte sanayi proletaryasının sayısı hızla artmaya başlamıştı. Seksenli yılların ortasında proletarya örgütlü grevler biçiminde örgütlü mücadele yolunu tuttu. Ama, Rusya'daki Marksist çevreler bu örgütlü grevler anında sadece propaganda yapmakla yetindiler. Proletarya safları içinde kitle ajitasyonunun gerekliliğini anlamadılar ve bu nedenlerden dolayı proleter hareketiyle bağları oluşamadığı için proletaryaya önderlik edemediler.
O zamanlarda proleter harekette oportünist bir eğilim olan ekonomizm eğilimi vardı. Ekonomizme göre işçiler sadece ekonomik mücadeleyle yetinmeliydi. Politik özgürlük için mücadele etmeye gelince de bu mücadele, işçilerin destekleyeceği liberal burjuvaziye bırakılmalıydı. Lenin bu tür oportünist görüşlerin sınıf uzlaşmacılığından, devrimci Marksizmin terk edilmesinden, proletaryanın bağımsız bir siyasi partisinin gerekliliğinin yadsınmasından ve proletaryanın burjuvazinin siyasi bir uzantısına dönüştürülmesinden ibaret görüşler olduğunu söylüyor ve bu görüşleri teşhir edip onlarla savaşıyordu. Lenin tüm bu teşhirlerinde, liberallerin Çarlık otokrasisine karşı “mücadelelerinde” korkak ve yalpalayıcı karakterde olduklarını ve devrimden korktukları için proletaryanın devrimci mücadelesine karşı düşmanca bir tutum takındıklarını defalarca tekrarlıyordu.
Lenin daha sonraları partileşmeye başlamak için Iskra gazetesini çıkararak dağınık Marksist grupları bir araya topladı. Lenin'in tüm bu çabaları başarıyla sonuçlandı. Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi kuruldu.
Lakin oportünist görüşlere karşı mücadele Parti'de de devam etti. Parti'de iki grup vardı. Birisi Lenin'in önderliğndeki Marksizmin devrimci özünü savunan Bolşevik grup, diğeri ise Martov'un önderliğindeki oportünist Menşevik grup. Menşevikler oportünistliklerini parti meseleleri alanında gösteriyorlardı. Mesela partinin örgütlü bir bütün olmaması gerektiğini, bağımsız kişilerin ya da grupların parti organlarının kararlarına karşı yükümlülüğü olmaksızın parti içinde kabul edilmeleri gerektiğini, tüm parti üyelerinin parti disiplinine tabii olmaması gerektiğini ve merkeziyetçiliğin olmaması gerektiğini savunuyorlardı. Tüm bu oportünist görüşler, Menşeviklerin kitle kuyrukçuluklarından öte bir şey değildi.
Menşeviklerin tüm bu görüşleri, Marksist devrim teorisindeki nesnel etkenleri fazlasıyla öne çıkardıklarını ve iradeci etkenleri yok saydıklarını gösterir. Rusya gibi köylülüğün ağırlıkta olduğu bir ülkede kapitalizm herhangi bir Batı Avrupa ülkesindeki kadar gelişmemişti, işçi sınıfının nüfusu da çoğunluk değildi ve demokratik hakların ise kırıntısı bile yoktu. Dolayısıyla Rusya gibi ülkelerde devrimin iradi yönü ağır basacaktı. İşte Lenin de devrime giden süreçte iradi etkeni, yani proletaryanın öncü partisini teorize etmişti.
Lenin'e göre parti, proletaryanın kendisi değil ama bir parçasıdır yani öncü müfrezesidir. Proletaryanın birçok müfrezesi vardır. ancak her müfrezeye öncü müfreze denemez. Partiyi burada öncü müfreze yapan şey, toplumsal yaşamın gelişme yasalarının bilgisiyle donatılmış olması yani kılavuzunun diyalektik ve tarihsel materyalizm olması, proletaryaya önderlik etme ve onun mücadelesini yönetme yeteneğinde olmasıdır. Bu nedenle parti ile sınıfı karıştırmamak gerekir. Menşevikler gibi her bireyin kendini parti üyesi ilan edebilmesi talebinde bulunmamak gerekir, çünkü parti ile sınıfı birbirine karıştırmak, partinin bilinç seviyesini proletarya içerisindeki ve proletaryanın davasıyla yakın olan her bireyin bilinç seviyesine indirgemek demektir ve bu öncü partiyi tasfiyeye götürür. Öncü partinin amacı, sınıf bilinçsiz işçileri sınıf bilinciyle ve politik bilinçle donatmaktır.
Bir diğer önemli olan şey de, partideki irade ve eylem birliğidir. Parti, irade birliği, eylem birliği ve disiplin ile birbirinde kaynaşmış olan tek bir otak müfrezede örgütlenmişse işçi sınıfının mücadelesine önderlik edebilir.
İşte Ekim Devrimi'ne giden yolda proletaryanın öncü müfrezesi Bolşevik Parti böyle bir partiydi. Devrime giden süreçte nesnel etkenleri doğru tahlil etmekle beraber iradi yöne ağırlık vermesinin gerekliliğini anlayan, Menşevikler ve diğer tüm oportünistler gibi kitle kuyrukçuluğuna düşmeyen ve devrimi belirsiz bir geleceğe ertelemeyen bir partiydi.
1905 DEVRİMİNDE BOLŞEVİKLERİN TUTUMU
Leninist parti modelini kısaca açıkladıktan sonra şimdi de Bolşevikler için iyi bir deneyim olan ve Menşevik oportünistlerin tüm uzlaşmacılıklarını ve pasifistliklerini bir kez daha açığa çıkaran 1905 Devrimi üzerine değinelim.
1905 devrimi esnasında Rusya Sosyal Demokat İşçi Partisi içinde Bolşeviklerin çizgisi devrimin geliştirilmesi, ayaklanmanın şiddetlendirilmesi, çarlığın devrilmesi, işçi sınıfının hegemonyasının arttırılması, liberal burjuvazinin tecrit edilmesi, köylülükle ittifak yapılması, işçi ve köylü temsilcilerinden geçici bir devrim hükümetinin kurulması, yani kısacası devrimi muzaffer sona doğru götürme rotasıydı. Menşeviklerin çizgisi ise tam tersiydi. Çarlığı ayaklanmayla devirmek yerine reforme etmeyi, proletaryanın hegemonyası yerine liberal burjuvazinin hegemonyasını, köylülükle ittifak yerine liberal burjuvalarla ittifakı, geçici devrim hükümetinin kurulması yerine Devlet Duması'nı savunuyorlardı.
Burada Bolşeviklerin devrimin gerilemeye başladığı sırada takındıkları tavır üzerinden de bahsetmek gerek. 1905 devriminde Bolşevikler, devrim gerilemeye başladığında kadrolarını koruyarak ve güçlerini toparlayarak hatasız ve düzgün bir şekilde geri çekilmeyi ve yeni duruma uygun olarak kendilerini yeniden düzenledikten sonra düşmana karşı yeniden saldırıya geçmeyi başarıyla yerine getirebilmişlerdi.
1905 Devriminde Bolşevikler devrimci bir anda takınılması gereken tutumu gösterdikleri gibi devrimin gerileyişi anında da takınılması gereken tutumu da başarıyla gösterebildiler.
GERİCİLİK YILLARI SINAVINDA BOLŞEVİKLER
1905 Devrimi'nin yenilgesinden sonra devrim anındaki saflaşmaları ortaya çıkaran yeni bir saflaşma dönemi daha oldu. Bu da bir sonraki devrimci dalgaya kadar olan gericilik yıllarıydı. 1908 ile 1912 yılları arasını kapsar. Bu yıllar devrimci çalışma için çetin bir dönemdi. 1905 Devrimi'nin yenilgisinden sonra devrimci hareketin gerilediği ve kitlelerin yorulduğu koşullarda Bolşevikler taktiklerini değiştirmek zorunda kaldılar. Kitlelerle bağı korumak için en küçük legal olanaktan bile yararlandılar.
Muhalif kesimlerde ise büyük bir gerileme vardı. Birçok muhalif akım çözüldü. Devrimden soğuma atmosferi oluştu. Hatta Parti'den ayrılan aydınlar, Parti'nin teorik temellerini revize etmeye çalıştılar. Ancak, Bolşevikler bu sınavda da başarıyla mücadele bayrağını yere düşürmediler ve devrim perspektifine sadık kaldılar. İdeolojik sağlamlık ve devrimin perspektiflerini kavramış olmak, Bolşeviklerin önder çekirdeğinin Parti'yi ve onun devrimci ilkelerini korumasını sağladı. Lenin Bolşeviklik üzerine şunu demişti:
“Bizim kaya gibi sağlam olduğumuzu boşuna söylemezler.” İşte Bolşevik olmak böyle bir şeydi. En kötü anda dahi Marksizmin devrimci özünden ve devrim perspektifinden uzaklaşmamak.
Menşevikerin gericilik yıllarındaki tutumu da devrime sırt çevirmek oldu. Menşevikler tasfiyeciler haline geldiler. Parti o dönemde legal olanaklardan yararlanabiliyordu lakin kendisi illegaldi. Menşeviker ise partinin illegal yapısını bozmak, yani devrimci partiyi tasfiye etmeyi talep ettiler. Troçki ise tasfiyecileri kurnazca destekledi ve bunu yaparken güya “Partinin Birliği” şiarını ortaya attı. Bu, tasfiyecilerle ve teslimiyetçilerle birlik anlamına geliyordu ve kesinlikle Bolşevik bir tavır değildi.
Daha sonraki süreçte de partiden tüm Menşevikler ve diğer anti-Bolşevikler atıldı.
EMPERYALİST PAYLAŞIM SAVAŞINDA BOLŞEVİK PARTİ'NİN TUTUMU
Gericilik döneminin sönümlenmesiyle beraber devrimin yeniden yükselişi yıllarında Bolşevik Parti, proleter hareketin başını çekti ve proletaryayı Bolşevik şiarlar altında yeni bir mücadeleye soktu.
Parti, illegal çalışmayla legal çalışmayı ustaca birleştirdi. Tasfiyecilerin ve destekçileri olan Troçki grubunun direnişini kırdı ve legal örgütleri devrimci çalışmanın üssü haline getirdi. İşçi sınıfı düşmanlarına ve onların işçi sınıfı hareketi içindeki ajanlarına karşı mücadele içinde Parti, kendi saflarını sağlamlaştırdı ve işçi sınıfıyla bağlarını genişletti. Duma’yı sadece devrimci ajitasyon için bir kürsü olarak kullandı.
Bolşevik Partisi, emperyalist paylaşım savaşı dönemine proletarya enternasyonalizmi şiarını öne atarak, yani her ülkenin proleter devrimcisinin kendi burjuva hükümetinin yenilgisini sağlaması ve gerici savaşı devrimci iç savaşa dönüştürmesi gerektiğini söyleyerek ve bu gerici savaşta “Cumhuriyeti ve demokratik devrimi korumak” türünden safsatalarla kendi burjuva hükümetlerini açıktan destekleyenleri ya da Troçki gibi açıktan desteklemese de “Ne zafer, Ne Yenilgi” şiarıyla gizlice sosyal şoven ve oportünist tutum takınanları teşhir ederek girdi. Lenin'e göre kim “Ne Zafer, Ne Yenilgi” şiarını ortaya atıyorsa, o kişi ister bilerek ister bilmeyerek bir sosyal-şovenistti yani burjuvazinin yandaşı ve proleter siyasetin bir düşmanıydı.
Şunu da eklemek gerekir ki, Çarlık Rusyası bir halklar hapishanesiydi. Birçok ülkeyi ilhak etmiş ve Rus olmayan diğer uluslara karşı asimilasyon politikası uyguluyordu. Böyle koşullarda Lenin ve Bolşevik Parti, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı ilkesini asla gündemden düşürmedi. Bunu sosyalist devrim sonrasına bırakanlara karşı da amansız bir ideolojik mücadele yürüttü.
Bolşevik Parti, sadece barış propagandasıyla yetinen pasifizm savunucusu bir parti değildi. Bolşevik Parti, burjuvazinin iktidarını devirinceye kadar barış uğrunda pratik devrimci mücadele yanlısıydı. Bolşevik Parti, barış davasıyla proleter devrimin zaferi davasını birbirine bağladı; savaşa son vermenin ve gerçek bir barışa varmanın en doğru aracını, burjuvazinin iktidarının devrilip yerine proletarya diktatörlüğünün kurulmasında gördüler.
Bolşevik Parti, sosyalizm ve proletarya enternasyonalizmi davasına bağlı kalan ve kendi ülkesinin emperyalist hükümetine karşı iç savaşı örgütleyen tek devrimci parti oldu. II. Enternasyonal’in tüm diğer oportünist partileri, yönetici zirveleri aracılığıyla burjuvaziye bağlı oldukları için emperyalistlerin safına geçtiler.
DEVRİME DOĞRU BOLŞEVİK PARTİ
Rusya'da savaş, Rus kapitalizminin genel krizini daha da ağırlaştırdı. İşte bu sayede Rus proletaryası ve Bolşevik Parti, genel krizden başarıyla ilk yararlananlar oldu. Şubat Devrimi'yle Çarlık devrildi. II. Rus Devrimi olarak adlandırılan Şubat Devrimi, burjuva demokratik karakterde bir devrimdi.
Bu başarıdan coşkuya kapılan işçi ve köylü kitlelerine devrimin tam zaferine kadar yok kat etmeleri gerektiğinin propagandasını yine Bolşevik Parti yaptı. Bolşevik Parti, kitlelere iktidarın Şubat Devrimi'nden sonra oluşan iktidarın bir burjuva Geçici Hükümetin elinde bulunduğunu ve Sovyetler'de uzlaşmacılar ve oportünistler olduğu sürece halkın barışa da ekmeğe de kavuşamayacağını ve tam zaferi elde etmek için iktidarı Sovyetler'e devretmek gerektiği propagandasını yapıyordu.
Bolşevik Parti bunda başarılı oldu. Şubat'tan Ekim'e kadarki süreçte Bolşevik Parti proletaryanın çoğunluğunu ve Sovyetler'de çoğunluğu kazandı. Köylüleri de sosyalist devrimden yana çekti. Parti, barış, köylülere toprak ve ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı gibi demokratik mücadeleleri sosyalist hareketin mücadelesiyle kaynaştırdı. Küçük-burjuva oportünist partilerin uzlaşmacı politikalarını teşhir edip kitleleri oportünistlerin etkisinden kurtardı. Aynı zamanda Bolşevik Parti, sadece Parti dışındaki oportünistleri değil aynı zamanda Parti içindeki teslimiyetçilerin partiyi sosyalist devrim yolundan saptırma çabalarını da yenilgiye uğrattı.
SONUÇ
Böylece 7 Kasım 1917'de dünyanın Paris Komünü'nden sonra kurulan ikinci proletarya iktidarı olan Sovyet İktidarı kuruldu. Lenin, daha sonraki süreçte Sovyet İktidarına karşı çıkarılan iç savaşta hem karşı-devrimcilere hem de emperyalistlere karşı Sovyet İktidarını koruma ve bir yandan da sosyalizmi inşa etme görevini sonuna kadar ilerletti. Lenin'in ölümünden sonra da proletarya diktatörlüğünün pekiştirilmesi, Parti içerisindeki Troçki ile Buharin'in başını çektiği “sol ve sağ sapmalara” karşı mücadele etme, yurdun Nazi işgaline karşı savunulması, faşizmin ezilmesi ve sosyalizmin inşası görevini Stalin ölümüne değin devam ettirecekti. Stalin'in görevi çok zorlu bir süreçten geçmişti. Eğer başaramasaydı devrim yenilgiye uğrayacaktı. Edward Hallett Carr Stalin için boş yere şunları söylememişti: ”Lenin'in devriminden on yılı aşkın bir süre sonra, Stalin, ikinci bir devrim yaptı. Bu ikinci devrim olmaksızın Lenin'in devrimi zorda kalacaktı. Bu anlamda Stalin, Leninizmi devam ettirdi ve tamamladı.”
Stalin ölümüne değin Marksizm-Leninizmde ısrar etti ve devrimi koruma ve sürdürme görevini devam ettirdi. Ancak ölümünden kısa bir süre sonra 1956'da SBKP'nin 20. Kongresinde sağ sapmacı Buharin'in takipçisi Kruşçev revizyonistlerinin başlattığı Stalin'i karalama kampanyasıyla beraber Marksizm-Leninizm adı altında Parti'de revizyonizm egemen olacak ve Sovyetler Birliği'nde geriye dönüş başlayıp sosyalizmin inşası sekteye uğratılacak ve Kruşçev'den sonra da bu revizyonist çizgi devam ettirilecekti. 1956'dan 1991'e kadarki geriye dönüş süreci, proletaryanın öncü partisindeki ideolojik sağlamlığın ve kadroların büyük önemini bir kez daha kanıtlayacaktı.
İstanbul’dan Bir DÖB’lü
Comments