"CORONAVİRÜS VE İŞÇİ SINIFI"
- Sabırsızlık Zamanı
- 13 Nis 2020
- 5 dakikada okunur
Coronavirüs salgını Türkiye’de ve dünyada büyük bir hızla yayılmaya devam ediyor. Güncel verilere göre Türkiye’de yaklaşık 30.000 vaka, dünyada ise 1 milyon 2000.000’i aşkın vaka mevcuttur. Ölüm sayıları ise Türkiye’ de 574, dünyada ise 60.000’i geçmiş durumda. Bu veriler sadece kayıtlı veriler olmakla beraber bu sayıların çok daha yüksek rakamlar olduğunu biliyoruz. Coronavirüsün hızla yayılması işçiler, emekçiler, kadınlar açısından birçok önemli sorunu da beraberinde getiriyor.
Pandemik bir salgın olan Coronavirüs tüm çevremize yayılırken yaşadığımız topraklarda faşist devlet ve dinci faşist iktidar 19 maddelik “Ekonomik İstikrar Kalkını” paketini açıkladı. Bu 19 maddelik ekonomi paketi işçilere, emekçilere hiçbir güvence sağlamamakla birlikte tamamen sermayedarları kurtarmak adına açıklanan bir pakettir. Keza yine küresel ekonominin çökmemesi için dev sermaye gruplarına 7 trilyon dolar ekonomi destek paketleri açıklandı. Bu paketler merkez bankalarının yeni para basması, tahvil ve hisse senedi fonları satın almasının yanında kamu harcamaları, kredi garantileri ve vergi indirimlerini de içeriyor. Tüm bu ekonomik destek paketlerinden işçi sınıfının payına düşen ise açlık, yoksulluk, işsizlik, salgın tehdidi altından hiçbir tedbir alınmaksızın, fabrikalarda, şantiyelerde, inşaatlarda, organize sanayi bölgelerinde zorla çalıştırılmaya devam edilmesi oldu. Toplumun tüm yoksul ve emekçi kesimleri bir uçurumun eşiğinde. Bir yandan emperyalist-kapitalist sistem toplumu bu şekilde ölüme mahkum ederken diğer yandan da yine aynı topluma “Evde kal” çağrıları yapıyor. Aynı zamanda ise üretimin hiçbir koşulda durmayacağını açıklıyor. Evet herkes evlerinde kalmak ister. Bu salgın durumunda kimse dışarıya çıkmak istemez. Ama ya kiralar, faturalar, kredi ödemeleri? Bunu en iyi bir şekilde geçen günlerde yaptığı açıklama için gözaltına alınan bir işçiden alıntılayalım: “Evde kal diyorsunuz ya, nasıl kalalım baba? Emekli değilim, memur değilim, zengin değilim, işçiyim ben. Tır şoförüyüm, çalışmasam ekmek yok. Elektiğimi, suyumu, kiramı ödeyemem. Eee zaten bunları ödememek ölmekten daha beter baba. Öleyim daha iyi. Siz evde kal demeden önce, bizi rezil etmeden önce, kendinizi rezil etmeye çalışmayın. Bizi bu durumu getirmeden önce bizim için önlem alın. Biz de kendi hayatımız için bir önlem alalım. Yani ha senin lafınla evde kalarak açlıktan, rezilikten, kepazelikten ölmüşüm, ha virüsten ölmüşüm. Ama beni bu virüs öldürmez, beni senin bu düzenin öldürür. Bu böyle biline!” Yine inşaat işçileri bir video paylaşmıştı. İnşaatta çalışırken bir tahtaya “Evde kalırsak aç kalırız” yazmışlardı. Geçtiğimiz günlerde coronavirüs ile ilgili sistem karşıtı sosyal medyada paylaşım yapanlar da gözaltına alındı. Peki coronovirüs günlerinde işçilerin çalışma koşulları nasıl, biraz bu konuyu irdeleyelim. Ne kadar otobüs ve minibüslere yolcu sayısı sınırlaması getirseler de işçiler, emekçiler her sabah işlerine gidebilmek için otobüslere, minibüslere tıklım tıklım binmek zorunda kalıyor. Şehrin merkezi noktaları ve sokakları boş iken bazı
sektörlerde çalışan işçi ve emekçilerr sabahın ilk saatlerinde işine gitmek zorunda kalıyor.
Örneğin tersane işçilerinin, sanayide çalışan işçilerin, sağlık emekçilerinin, inşaat işçilerinin
otobüslerden inip işlerine koşturduklarına şahit oluyoruz. Sektörlerde çalışan işçileri
emekçileri dinlediğimiz zaman temel sorunlarının neler olduğuma bakalım. Öncelikle çeşitli
sektörlerde işyerlerinde coronavirüse karşı alınan önlemler hayli yetersiz. Temizlik, hijyen
gibi önemli olan bir konuda da yetersizliklerin olduğunu görmekteyiz. Salgın ile birlikte tüm
izinleri iptal olan sağlık emekçilerinin ekipman yetersizliğinin olduğunu görmekteyiz.
Bu yüzden sağlık emekçileri arasında koronavirüs vaka sayısının da arttığını görmekteyiz. Çeşitli ülkelerde hiç ödün verilmeden tedarik edilen ekipmanlar Türkiye’de ise yeterince sağlanmıyor Market çalışanlarının daha yeni yeni maske ve eldiven kullandığını görüyoruz. En
son maske ve eldiven takma zorunluluğu getirilmeden önce market işçilerine ne eldiven ne
dezenfektan ne de maske verdiklerini görüyorduk. Geçen günlerde haberlerde de
okumuştuk bir inşaat şirketi, inşaat işçilerine yani çalışanlarına koronavirüse yakalanmaları
durumunda sorumluluğun işçilere ait olduğunu söyleyen bir belge hazırlamıştı. Aynı
zamanda inşaat işçileri hiçbir önlem alınmaksızın çalıştırılıyor. Yüksek risk taşıyan inşaat
sektörinde yaklaşık 15 bin işçi de işten çıkarıldı. Kafede ve alışveriş merkezlerinde çalışan birçok arkadaşımızı ya zorla istifa ettirdiler ya da ücretsiz izne gönderdiler. Ofis çalışanları da düne kadar
işyerinde çalıştırılıyordu, sağlıksız ortamlarda. Geçen hafta evden çalışmaya geçtiler.
Tüm yaşanan bu sorunlara dair sessiz kalmayan iş bırakan, eylem yapan işçi ve emekçiler
de var. En temel hakkı olan yaşam ve sağlık hakkını savunan, eylem yapan ve bunun
sonucunda gözaltına alınanlar da oldu. Ama yaptıkları eylem sonucu talep ettiği hakları kazanan işçiler de oldu. Tüm bu sorunlar karşı işçi sınıfının, emekçilerin öfkesinin nasıl kabardığını, isyanının dipten gelen bir dalga halinde geldiğini net bir şekilde görmekteyiz.
Emperyalist- kapitalistler işçi sınıfının baskısıyla yarım yamalak da olsa önlemler almaya başladı. Çin’de ortaya çıkan ve yayılan coronavirüsün, sosyalist sistemden arta kalan örgütlenme anlayışıyla kısa zamanda vaka sayısında durma noktasına geldiğini gördük. Alınan tedbirler sayesinde her şey olağan akışına kavuştu. Rusya herkese 30 Nisan’a kadar ücretli izin verdi. Yine sosyalist sistemi önceden yaşayan Rusya, coronovirüs ile ilgili ciddi önlemler aldı ve yakın zamanda ilaç bulduğunu da duyurmuştu. Sosyalist Küba bu salgına karşı kendiliğinden önlem aldı, tıpkı sosyalist eğilimli bir hükümet olan Venezuala gibi. Türlü amborgalara rağmen Maduro, işletme ve konut kiralarının ve kredi faiz ödemelerinin 6 ay askıya alındığı bildirirken, kamu ve özel sektör çalışanlarına devlet tarafından ekstra bir ödeme yapılacağını, küçük ve orta ölçekli işletme çalışanlarının da maaşlarının Eylül ayına kadar devlet tarafından ödeneceğini bildirdi. Maduro ayrıca karantina sebebiyle işten çıkarmaların yasaklandığını da açıklamıştı. İşte kapitalist dünyanın vahşiliği, toplumsallığa ve toplumun yararına düşmanlığı, diğer tarafta sosyalizmin (Küba) insanı ön planda tutması, örgütlü davranması ve sosyalizmden geri kalan (Çin, Rusya) ne varsa ( kendi işçi sınıfının baskısıyla) örgütlü davranması, insanı ön planda tutmak zorunda kalması.
Coronavirüs kapitalizmin çelişkilerinin acımasızlığını ne kadar da görünür kıldı değil mi? Bir tarafta milyonlarca yoksul işçi, emekçiye “Evde kal çağrıları yapan, evinde keyif çatan sermayedarlar, burjuva dünyanın önde gelen tipleri, diğer taraftan hastalanır mıyım ya da aileme virüs bulaştırır mıyım diye korkusuyla işe gitmek zorunda olan, sağlıksız, önlemlerin alınmadığı milyonlarca işsizin olduğu bir ülkede çalışmak zorunda olmak gerçekliği. Evet artık en ortalama bilince sahip bir emekçi, işçi, genç bile sosyo-ekonomik sistemin dayattığı bu acımasız yaşam koşullarını ve buna sebebiyet veren egemen sınıfı görüyor. Sermaye sınıfının hemen imdadına yetişen dinci-faşist devleti de, sosyal medayadan düzeni eleştirdiği için gözaltına aldıran devletin tepesindekileri de biliyor, görüyor, belleğine kaydediyor. Sermaye sınıfını kurtarmak için trilyonlar harcayanlar işçilere ücretsiz izin, ekonomik güvence, borçlarının iptali imkanını sunmuyor, sunmayacak. Çünkü kapitalizmde yaşadığımıza göre devlet aygıtının sermaye sınıfının baskı aygıtı olarak işlev gördüğü dünyamızda devlet de sınıfsaldır ve tam da işçi sınıfının karşısında duran bir baskı aygıtına dönüşür. İşçilerin iş bırakmasını engellemek için genelge yayınlamak, 18-20 yaş arasındaki gençler için kamu sektöründe, özel sektörde veya tarımda çalışmak zorunda olan binlerce genci yasaktan muaf tutup salgının kucağına atmak, sonra da kendi OHAL’inizi ilan edin deyip insanlarla alay etmek...
Yok, artık yeter sosyal medyada, sokak röportajlarında, kendi çektiği videolarda işçi sınıfının korku duvarlarını açlıkla yüzleşmeye başladığında, evinin kirasını ödeyemedğinde, evine ekmek götüremediğinde kıracağını gayet iyi biliyoruz. Yukarıda verdiğimiz ülke örneklerinde sosyalist Küba’nın, sosyalizme eğilimli Venezuela’nın, sosyalizmde arta kalan örgütlenme alışkanlıklarıyla Çin’in bu virüse karşı toplum için nasıl savaştığını hepimiz gördük. Bir de emperyalist ABD’de sokakta yatan milyonlarca işsize, evsize tanık olduk. Şimdi giderek zekası keskinleşen, sınıf bilinci devrimcileşen, sınıf kini bilenen milyonlarca işçi ya kendi geleceğini ve toplumun geniş emekçi kesimlerinin hayatta kalabilmesi için harekete geçecek, grev yapacak, sınıf mücadelesini yükseltecek, sermayenin egemenliğine karşı devrim kavgasını büyütecek ya da ölüme mahkum kalacak. Şimdiden onlarca fabrikada, tersanede, atölyede yüzlerce işçinin enfekte olduğunu görüyoruz, bu sayının gerekli adımlar atılmazsa yarın binleri bulmayacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Bizim yaşamımızın sermayedarlar için kar elde etmek dışında bir anlamı olmadığı, bu salgın günlerinde bile bizleri ücretli izne çıkarmadıkları, binlercemizi işten attıkları ve umrunda olmadığımız sermaye sınıfının cennetini yıkmak için daha neyi bekliyoruz? Genç işçiler devrimin enerjik ve dinamik gücü olarak, fabrikalarda, atölyelerde, işletmelerde komitelerini kurmalı, işçi sınıfının öncü işçileri öne çıkmalı, yaşadığı semtlerde mahalle emekçileriyle #yaşamısavunmakomitelerini örgütlemeli. Kaybedecek zaman yok, yaşamak ve yaşatmak için harekete geçelim, faşizme ve kapitalizme karşı devrim mücadelesini büyütmek için on kat, yüz kat daha fazla çalışalım!
Roza

Comments